Cezaevleri Direnişleri 1 - Buca

Cezaevleri Direnişleri 1 - Buca

Devamını Oku »

Kitap Adı: Cezaevleri Direnişleri 1 - Buca
Yazar Adı:
Yayınevi: Haziran Yayıncılık

Kitabını İndirmek İçin Tıklayınız
Halkın Sesi Kütüphanesi İçin Tıklayınız





BUCA'LI ÖZGÜR TUTSAKLAR OLARAK SÖZ VERİYORUZ

21 Eylül akşamı Buca Zindam'nın 6. ve 7. koğuşlarında dumanlar tüterken, yaralı bedenlerimizde halklarımıza Buca Direniş Destam'nı armağan etmenin gururunu taşıyorduk. Kızıldere'den sürüp gelen yiğit damardan beslemiştik onurumuzu. Nisanlar'ca, Temmuzlar'ca, Bağcılar'ca, Dersim'ce, Gazisokaklann'ca büyütmüştük bu onuru. Ve savaş alanlarının tozu dumanı içinde "Hücum!" komutunu alan gerillalar gibi karşılamıştık Partimizin emrini:
"Cezaevleri bireysel ve kitlesel kahramanlıkların sergilendiği yerler olmalıdır..."
Böyle olmuştu, olacaktı.

Ölüm Orucu Direnişi'nden beri sayısız kahramanlık  çivileri çakmıştık cezaevleri tarihinin kütüğüne. Bedenlerimizi defalarca açlığa, postalların ve copların altına yatırarak, dişle, tırnakla kazanmıştık haklarımızı. Siyasi tutsaklık onurumuzu dik tutmuştuk.

Düşmanın cezaevlerini birer insan öğütme, siyasi kimliklerini yok ederek devrimcileri teslim alma merkezlerine dönüştürme hayallerine karşı, Önderliğimizin politikaları Buca'da ete kemiğe büründü.
Hiçbir zaman ülkemizdeki gelişmeleri, ülkemiz halklarının

kurtuluş savaşını, dünya halklarının mücadelelerini dışarıdan izleyen olmadık. Yüreklerimiz duvarlardan sıyrılıp, savaş alanlarının nabzına kan vermeye giderken, bedenlerimiz de duvarların arasında nice çarpışmaları zaferle sonuçlandırdı.

21 Eylül günü, Başkomutanımızın emirleri bize yön veriyordu, "işte Gazi, Nurtepe, Sibel, Ali Rıza" diyordu Önderimiz; "Bu soylu aileye layık olun..."

Ses bombaları O'nun komutlarını duymamızı engelleyemiyor, gaz bombalarından koğuşa yayılan dumanlar O'nun yol gösteren parmağını gizleyemiyordu. O'nun koğuşumuzun dip tarafında bez portresi önünde son çarpışmalarımızı yaparken, bize güç kattığını hissediyorduk, içimizde O'nun emirlerini yerine getirmenin esenliği vardı. Renkli gazlarla kızıla kesen koğuş duvarımızdaki portresinin içinden, Mahir de sıyrılıp geliyordu aramıza Adalılarla birlikte...

"Yoldaş!"
Bu kelime; Buca'da çarpışmanın en zorlu anında dudaklarda parlayan gülüş, boydan boya tutuşturulan koğuş, omuz omuza savunulan barikat, bombaları etkisizleştiren cüretti. Ölüme giderken birbirlerine selam gönderen partizanların yüreğiydi göğüs kafeslerimizde atan.

Koğuşlarımız o an vatan topraklarımızın kapısıydı. Orada teslim olmak, halklarımızı, emekçi insanlarımızı postalların altında ezilmeye terk etmekti. Bu, zorla kapatıldığımız koğuşta; onurumuz, namusumuz olmuştu. Yaşamı savunuyorduk orada, işte, koğuş kapısında Gazi Mahallesi'nin alevi var. işte, Munzurlar gibi yüceliyor dolaplardan kurduğumuz barikat. İşte, Toros yaylalarının çağıldayan ırmakları gibi fırlatıyoruz camları, sunta parçalarını, işte, Ege'nin zeybekleri burada dövüşüyor, işte, büyüyor kurtuluş savaşımız bu bir avuç yerde. Düşmana son darbeleri vururken, birazdan özgür vatan topraklarını kucaklayacak kadar büyük ve güçlü hissediyoruz kendimizi. Tarihin tüm onuru ve namusu bize emanet şimdi.

Belki yıllar önce, belki aylar önce halklarımız için başka başka yerlerden çıktığımız yollar zindanlarda birleştirmişti bizi. Uğruna tutsaklığı ve işkenceyi göğüslediğimiz halklarımız bizi seyrediyordu şimdi duvarları delen bakışlarıyla. Büyüttük-


leri savaşa verdiğimiz güçle gurur duyuyorlardı. Onlarla omuz omuzaydık Buca'da. Yüzbinlerin yarımdaydık.

Ali Rıza Komutan'ın sesi yankılanıyordu kulaklarımızda: "Sadece bedel ödeyen değil, bedel ödeten de olmalıyız." Daha güçlü savuruyorduk ellerimizdekileri düşmana. Koğuşumuza girmenin bedelini ödeyeceklerdi. "Özgür tutsaklar olacağız" demiştik bir kez. Bu yüzden dışarıdaki savaşı içeri taşıyacaktık. Halkımız için ölüme hazırdık. Yanan, duvarları parçalanan koğuşlarımızda kurtuluşu büyütüyorduk. Ve bu uğurda verilen savaşta, ölümü de yazmıştık defterimize.

Kontrgerilla Buca'da Partimizin başeğmez tutsaklık geleneğini yok ederek, özgür tutsak kimliğini ezerek, halklarımıza bir mesaj vermeyi hedefliyordu. Aklınca sevk ve sürgünlerle, katliamlarla devletin ne kadar güçlü, devrimcilerin ise ne kadar güçsüz olduğunu kanıtlayacaktı. Ama direnişimiz karşısında faşizmin tüm planlan darmadağın oldu. Özgür tutsaklık geleneğinin ve zindanlarda da halka sonuna kadar bağlılığın süreceği tereddütsüz gösterildi dosta, düşmana.

Şehitlerimiz Ali Rıza, Uğur, Turan, Yusuf yoldaşlarla şimdi daha güçlüyüz Buca'da. Barikatlarımız şehitlerimizin kanlarıyla daha kararlı ve daha güçlü kurulacak bundan sonra. Buca Cezaevi, "daha devrimci bir yaşamla, daha büyük bir kararlılık ve direniş ruhuyla" oligarşinin zindanlarında devrimin bir mevzisi, bir okulu olarak kalacaktır. Buca'da onlarca şehit versek de, özgür tutsak geleneğimizi sürdürecek, teslimiyeti kapımıza dahi uğratmayacağız.

Buca'lı özgür tutsaklar olarak halklarımıza, Partimize, Önderimize söz veriyoruz: 
ŞEHİTLERİMİZDEN ALDIĞIMIZ BAYRAĞI BUCA MEVZlMlZDE DE KURTULUŞA KADAR DALGALANDIRACAĞIZ!...

0 Reviews