Devamını Oku »
Kitap Adı: Halkın Avukatları İçin El Kitabı
Yazar Adı: Av. Günasy Dağ
Yayınevi: Boran Yayınları
Yazar Adı: Av. Günasy Dağ
Yayınevi: Boran Yayınları
Önsöz
İçinde yaşadığımız ve fiziksel, duygusal, düşünsel her açıdan bizi çepeçevre kuşatan maddi ve manevi pek çok duvarla örülü yapının adı kabaca “düzen” olarak ifade edilir. Özellikle dünyada ve ülkemizde yaşanan hemen her soruna dair “sol”dan yapılan politik, ekonomik, felsefi, hukuki değerlendirmelerde sıkça kullanılan bir kavramdır düzen. Böyle olması doğaldır; çünkü -nasıl sınıflandırırsak sınıflandıralımbu kavramların hepsi “düzen” diye tarif edilen bu çok yönlü yapı tarafından belirlenir. Hatta günlük yaşam alışkanlıklarımıza, duygu durumumuza, düşüncelerimize, davranışlarımıza da, doğrudan ya da dolaylı olarak, bu düzen yön verir. Bunun nedeni de basittir. Çünkü insan sosyal bir varlıktır. Bu nedenle hemen her şeyi, içinde bulunduğu sosyal çevre ve maddi koşullar tarafından belirlenir.
İnsan sosyal bir varlıktır çünkü doğası gereği öyle olmak zorundadır. Ne tek başına doğa karşısında ayakta kalabilir ne de yaşaması için gerekli maddi araçları tek başına üretebilir. Bunun için bir araya gelmek, birlikte yaşamak zorundadır. Bu zorunluluk nedeniyle maddi hayatın üretiminde insanlar, içinde bulundukları sosyal çevre ile, diğer insanlar ve maddi üretim araçları ile sürekli ve değişik biçimlerde ilişki halindedir. İşte bu çok yönlü ve karmaşık gibi görünen ilişki “toplumsal düzen” adını alır. İnsanın bilincini belirleyen de bu toplumsal düzendir. Marx bunu “İnsanın varlığını belirleyen bilinci değil tersine bilincini belirleyen toplumsal varlığıdır.” şeklinde ifade eder. Başka bir deyişle, insanın düşünme biçimini maddi yaşam koşulları belirler. Yani insan nasıl yaşarsa öyle düşünür.
Her şeyi belirleyen bu toplumsal düzen, alt yapısı yani üretici güçler ve sahiplik ilişkileri ile -bunlara bağlı olarakvarlığını sürdürür. Yani toplumsal düzeni belirleyen, ona temel niteliğini veren de toplumun altyapısıdır. En nihayetinde her şeyi belirleyen üretici güçlerin gelişmesi, mülkiyet ilişkileri ama asıl olarak üretim araçlarına kimin sahip olduğu, yani üretim araçları üzerindeki özel mülkiyettir. Buna bağlı olarak yüzyıllardır egemenlerin oluşturduğu bir ideolojik üst yapı vardır.
İnsanın ve bir bütün olarak halkın düşüncesini şekillendiren bu ideolojik üst yapıdan -bu yapının kurduğu hegemonyadanen çok etkilenenler de en çok eğitimli olanlardır. Yani nasıl düşüneceğini, hayata ve olaylara nasıl bakacağını, bunları nasıl yorumlayacağını, neye nasıl tepki vereceğini, hayallerini, umutlarını, kısaca her şeyi bu üst yapı tarafından belirlenir. Bugün içinde yaşadığımız düzende, bu
hegemonyayı kurmuş olan güç, toplumun maddi üretim araçlarına sahip olan burjuvazidir. Çünkü “toplumun maddi üretim araçlarına sahip olan sınıf, manevi üretim araçlarına da sahiptir” (Marx) Küçük burjuvazinin burjuvazi tarafından şekillendirilen bilinci maddi hayat ile çeliştiğinde de kişide bunalım oluşur.
Emperyalist – kapitalist düzen duygu ve düşünce dünyamıza alışkanlıklar yaratarak nüfuz eder. Bu nüfuza, bu ideolojik etkiye karşı koyabilmenin tek yolu da daha güçlü bir ideolojik mücadeledir. Bu nedenle bugün biz devrimci avukatlar; bir yandan toplumsal çelişkilerle uğraşırken bir yandan da bu toplumsal çelişkilerin belirleyici olduğu düzen ideolojisinin kişiliğimizdeki yansıması ile mücadele ediyoruz, etmek zorundayız.
Bunun için de öncelikle bu toplumsal çelişkileri doğru tespit etmemiz ve kimlik sorununu çözmemiz gerekiyor. Biz bu çelişkinin hangi tarafındayız? Biz kimiz, onlar kim? Onlardan farkımız ne? Onların bizimle, bizim onlarla sorunumuz ne? Ne için varız, ne istiyoruz ve nasıl başaracağız? Bu ve bunun gibi daha birçok sorunun cevabını bulmamız gerekiyor. Tabii ki iş bununla da bitmiyor. İşin en önemli kısmı; başta hukuk ve adaletle ilgili olmak üzere, onların bize anlattıkları hikayelerin ne kadarı gerçek, ne kadarı bizi avutmak için uydurulmuş masaldan ibaret… Sahip olduğumuz, uğruna dövüştüğümüz idealler gerçekten bizim mi veya ne kadarı bizim ne kadarı düzen ideolojisi tarafından bize sahiplendirilen ama gerçekte bizimle ilgisi olmayan idealler? Asıl yapmamız gereken bu konuda doğru bir bakış açısı geliştirebilmek ve bunu içselleştirebilmek. Bunu yapabildiğimiz oranda bilincimiz berraklaşacak; bilgilerimiz hayat kavgasında, ekmek, adalet ve özgürlük kavgasında gerçek bir güce dönüşecektir.
Bu kitapta işte bunu yapmaya; bugünün ve geleceğin devrimci avukatlarının dünyayı anlama, yorumlama ve değiştirme çabasında doğru bir bakış açısı kazanmalarını sağlamaya çalışacağız. Bunun için bir yandan toplumlar tarihi ve hukuk üzerine çalışma yaparken bir yandan da kendi içimizde bir “hukuk” belirleyeceğiz.
İlk kitabımızda devrimci avukatlığı, devrimci kişiliği şekillendiren nesnel ve öznel koşulları ele alırken, siyasal ve toplumsal bakış açımızın özünü de ortaya koymuştuk. Bu kitapta bu bakış açısını biraz daha derinleştirmeye çalışacağız. Bunun için ilk olarak geçmişe, binlerce yıl öncesine uzanarak, o günlerden bugünlere kadar nasıl gelindiğini, yani toplumlar tarihini, bu tarihin en önemli köşe taşlarını yerli yerine oturtmaya çalışacağız. Bunu yaparken insanın insanlaşma sürecini görmüş olacağız.
Tarihteki yolcuğumuz bugüne uzandığında, yani başladığımız yere döndüğümüzde, ilk kitapta özetini verdiğimiz dünya tablosunun nasıl yaratıldığını daha somut şekilde ortaya koymuş olacağız. Tabii ki, aynı zamanda, bu tablonun yaratıcısı emperyalist kapitalizmi ve onu yarattığı tabloyla birlikte tarihin derinliklerine gönderecek yepyeni ve sınıfsız bir toplum olan sosyalizme ulaşmış olacağız. Bu arada bugün hayatımızı sürekli meşgul eden, önemli bir kısmımız farkında olmasak da günlük yaşamlarımızın odağında olan birçok siyasi, hukuki kavramdan bahsedecek, bu kavramları anlamlandırabilmemize yarayan ideolojik yaklaşımları ve kendi ideolojik-politik-hukuksal bakış açımızı ortaya koymaya çalışacağız.
0 Reviews