Devamını Oku »
Kitap Adı: Halkın Hukuk Bürosu Anlatıyor
Yazar Adı:
Yayınevi:
Yazar Adı:
Yayınevi:
BAŞLARKEN
Bugün kendimizden emin bir şekilde devrimci avukatlığı savunurken bir geleneğin inşa edildiğini söyleyebiliyoruz. Kendimize olan güvenimizin temellerinden biri ideolojik netliğimiz ise bir diğeri güç koşullarda yaşanan deneyimlerimizdir. Bu deneyimlerin yalnızca Halkın Hukuk Bürosuna değil alanımızda çalışan bütün avukat arkadaşlarımıza ışık tutmakta olduğuna inanıyoruz. Yaşananlar yalnızca tarihsel bir tartışma olarak dahi çok değerlidir. Kitap okunduğunda görülecektir ki emperyalizmin ihtiyaç duyduğu ve asıl olarak devrimci sosyalist ilerici güçlerin tasfiyesini, dönüşümünü hedef alan sözümona demokratikleşme süreci bir görüntü arasından başka bir şey değildir. Bu görüntü arası ülkemizin siyasi, sosyal tahlilinde bir değişiklik yaratmamıştır.
İster Avrupa Birliğine uyum süreci deyin ister demokratikleşme süreci ister Uluslar arası neo liberal akımın yansıması olarak görün bu görüntü arası bir turnusol işlevi görmüştür. Aynı zamanda da öğreticidir. Bu arada siyasi tahlillerini, mücadele biçimlerini değiştirenler oldu. Rehavete kapılıp mücadeleye ara verenler oldu.
Biz bu süreçte savrulup gitmediysek ve bütün saldırılara karşı, eksiğimiz hatalarımızla, hala umutlu ve dik durabiliyorsak bu tarih sayesindedir. Avrupa birliği fonlarından nemalanmadıysak, bize sunulan medyatik alanlarda çizgimizden sapmamış yalpalamamışsak, devrimci tavır gerektiren meselelerde liberal sol görünümlü çevrelerin ideolojik hegemonyasına kapılmadıysak bu tarihsel deneyim ve ideolojik netlik sayesindedir.
Bu arada iktidarın demokratikleşme ve cuntayla hesaplaşma gösterileri oldu. Bu gösterilerde bayrak sallamadık, iktidarın arkasında saf tutmadık. Silivri yargılamalarına müdahil olmak istemiyoruz diye dostlarımız bile bizi topa tuttular. ‘Gelecekte torunlarımıza hesap veremeyecek bir iş yapıyor olmak’ ile itham ettiler. Oligarşi içi bir hesaplaşmada iktidarın gösteri aracı olmayı reddettik. Tarih bizi haklı çıkarmakta gecikmedi.
‘Yetmez Ama Evet’ demediysek faşizmin bize evet diyebileceğimiz bir teklif sunmasının imkansız olduğunu bilmemizdendi. İktidarın siparişiyle kurulan ‘sivil toplum örgütleri’ ile iş yapmadıysak, bedavaya salon bedavaya yayın peşine düşmediysek sırtımızı projelere değil halka dayadıysak sınıf bilinci taşıyor olmamızdandı.
Ne genç sivillerle ne yaşlı kurtlarla bir ipte oynamadıysak emperyalizmi iyi tanıyor olmamızdandı. Kurulan masalara ‘çözüm ya da barış süreci’ demediysek halkları savaştıranın ve ilelebet küs kalmalarını isteyenin emperyalizmin ta kendisi olduğunu anlamamızdandı. Emperyalizmin ezilen halklara vereceği tek şey sömürü, kan ve gözyaşıdır. Amerikan Emperyalizmi IŞID İle savaşmaz ancak onları yaratır. Biz diktatörlüğün emperyalist hegemonyanın kendisi olduğunu hiç aklımızdan çıkarmadık. Eğit-Donat projelerine de, İster Kürecik‘te ister İncirlik’te olsun emperyalizmin üslerine de karşı çıktık. ‘Türkiyelileşme’ ye ihtiyacımız yoktu, biz zaten hep birlikte Anadolu’nun kadim halklarıydık. Türkiyelileşmeye ihtiyacı olan emperyalizmin işbirlikçisi iktidardı.
Engin Çeber davası “İşkenceye sıfır tolarans” ididasının dayanağı yapılmak istendiğinde işkencenin değil, cezanın münferit olduğunu savunduk. Hasta tutsak Güler Zere’nin tahliyesi için Cumhurbaşkanından af talep etmesini dayattılar. “Af değil hakkım olanı istiyorum” dedi Güler Zere. Cumhurbaşkanından af dilemedi. Tahliyesini merhamet gösterisine çevirmek istediler; “Merhamet Değil Adalet İstiyoruz” dedik. Adalet O’nların tesis edemeyecekleri bir idealdi.
Bugün hapishanelerde tutsak ya da faşizmin arananlar listesinde olsak da varız. Umutluyuz, güçlüyüz. Haklı olduğumuzu ve kazanacağımızı söylemeye devam ediyoruz. Bu tarihsel haklılık deneyimin vermiş olduğu bilinç ile donanmış siyasi geleneğimiz sayesindedir. Bireylerden kaynaklanan bir hikmet aramıyoruz.
İşte bu kitapta bu günün tarihsel sebeplerini bulacaksınız.
Savunma hakkının diğer demokratik hak taleplerinden bağımsız olmadığını biliyoruz. Bütün bu vazgeçilmez demokratik hakların yerleştirilmesi ve korunması sorunu iç içe olup, aynı ekonomik ve siyasal nedenlere dayanmaktadır. İşin sadece demokratik mücadele yanı incelenecek olsa dahi, ülkenin siyasal gelişiminden ayrı olarak ele alınamaz. Demokrasi mücadelesini anlamak için yakın tarihimize bir göz atmak ve ülkenin şu anda bulunduğu çelişkilerin gerçek nedenleri üzerinde durmak kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Adil Yargılama Hakkı ve Bağımsız Yargı konusu da haklar ve özgürlüklerin kurulması, korunması mücadelesi de tam bağımsızlık sorunundan ayrı değildir. Tam bağımsızlığa engel olan düzeni ve bu düzende meselelere bakış açımızı da ayrı bir kitapta ele alacağız.
Okuyacağınız bu kitap 1996 yılına kadar olan tarihsel sürecimizi kapsamakta olup o dönem büromuzda çalışan avukat arkadaşlarımız tarafından yazılmıştır.
Cunta sonrası demokratik mücadele içinde yer alanlar açısından tarihsel bir değer taşıyacağına inanıyoruz. Bu dönemi hatırlamak bazı siyasi sonuçlar çıkarmaya vesile olabilir. Yetişen genç avukat arkadaşlarımız bu deneyimlerle kendilerini daha güçlü hissedeceklerdir. Faşizmin mezalimine uğrayan avukatların ne ilkiyiz ne de son olacağız. Ama nihai zafere ulaşana kadar var olacağımız kesindir.
ralık 2018 Halkın Hukuk Bürosu
0 Reviews