Mahir Hüseyin Ulaş - Kurtuluşa Kadar Savaş

Mahir Hüseyin Ulaş - Kurtuluşa Kadar Savaş

Devamını Oku »

Kitap Adı: Mahir Hüseyin Ulaş - Kurtuluşa Kadar Savaş
Yazar Adı: Şanlı Çuhadar
Yayınevi: Boran Yayınları


Kitabını İndirmek İçin Tıklayınız


Halkın Sesi Kütüphanesi İçin Tıklayınız



ÖNSÖZ

“Mahir, Hüseyin, Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş” şiarı Mahir, Hüseyin, Ulaş önderliğinde oluşturulan ve pratiğe geçirilen Türkiye devrim statejisinin en özlü ifadesidir. Bu pratik Kızıldere direnişi ile geleceği aydınlatan, devrim yolunda gelenekler yaratan meşaleye dönüşmüştür. Meşale Parti-Cephe savaşçılarının ellerinde geleceğe taşınmaktadır.

“Kurtuluşa Kadar Savaş” şiarı, Türkiye halklarının emperyalizme bağımlılıktan ve oligarşinin iktidarından kurtuluşu için tek yolun devrim olduğunu anlatır. Kızıldere'nin ardından THKP-C mirasını sahiplenen kadro ve sempatizanlar, THKP-C'nin 50 yıllık revizyonist, reformist gelenekten kopuşunu, son derece yerinde bir kavrayışla "Tek Yol Devrim" sloganıyla ifade etmişlerdir. 1970'lerden bu yana dünyada ve Türkiye'de yaşanan tüm siyasal gelişmeler, halkın devrimci iktidarını kurmanın ve sosyalizme geçmenin başka bir yolu olmadığını kanıtlayan gelişmelerdir. 

Parlamentarizm, eğer tek mücadele yolu olarak belirlenmişse, halklar için bir bataklıktır. O bataklıkta bugüne kadar onlarca ilerici, sosyalist hareket boğuldu, boğulmaya devam ediyor. Emperyalizm ve işbirlikçileri, bugün de tüm terör mekanizmaları, propaganda araçlarıyla, solu bu bataklığa çekmeye çalışıyor. Türkiye devrimci hareketi ayaklarını 42 yıl önce o bataklıktan çıkarmıştır; Mahirlerin yolunda ısrar etmek, bataklığa geri dönülmesine izin vermemektir.

Ülkemiz, faşizmle yönetiliyor. Mahir Çayan, ülkemizdeki demokrasinin "göstermelik bir demokrasi" olduğunu söylemişti. AKP iktidarı ile birlikte bu çok açık olarak görülmüştür. Faşizmin sürekli olduğu, düzen içi muhalefetin bile faşist terörle ezildiği, evine ekmek almak için çıkan çocuklarımızın vurulduğu, sokağa çıkan gençlerimizin beyinlerinin sokaklara akıtıldığı, katillerin ise "kahramanlık destanları yazdı" diyerek övüldüğü, halkımızın katlinin meşru görüldüğü ülkemizde ‘tek yol devrim'dir.

“Kurtuluşa Kadar Savaş” ile özetlenen, devrim stratejisi, düşmanlarımızın kim olduğunu tüm netliğiyle gösterir bize. Düşmanlarımız, emperyalizm ve işbirlikçi oligarşidir. Stratejimiz, "anti-emperyalist, anti-oligarşik" devrimdir. 20. Yüzyılın sonunda, emperyalizmin "tek kutuplu dünya" dayatmasıyla solda hayat bulan emperyalizm ve demokrasi konusundaki çarpık anlayışlar, bu devrimci stratejinin doğruluğunu ve önemini kat be kat artırmıştır. Bugün, solun çeşitli kesimlerinde, "emperyalizmin değiştiği" teorileri revaçtadır ve bu kesimler, bağımsızlığı gündemlerinden çıkarmışlardır. Hatta solun bir kesimi, emperyalizme bağımlı bir ülkede, emperyalizmin müdahalesiyle "demokrasi"nin kurulabileceği gibi, dünya ve ülkemiz gerçekliğine, Marksizm-Leninizme aykırı teorileri savunmaktadırlar. İşin özü ise emperyalizmi karşılarına almaktan korkanların, emperyalizmin yenilmezliğine inananların sağa savrulup kendilerini inkar etmeleridir. Dünyada esen, teslimiyet, uzlaşı, ideolojik inkar rüzgarlarına katılmış olmalarıdır.

“Kurtuluşa Kadar Savaş” şiarı, emperyalizme bağımlı ve faşizmle yönetilen bir ülkede, bağımsızlık ve demokrasi mücadelesinin birbirinden koparılamaz olduğunu gösterir. Bağımsızlığı ve demokrasiyi kazanmanın yolu, "anti-emperyalist, anti-oligarşik" devrimden geçmektedir. Mahirlerin 42 yıl önce tespit ettiği bu gerçek bu günde değişmemiştir.

“Kurtuluşa Kadar Savaş” şiarı, Mahir Çayan'ın deyişiyle "emperyalizmin tahakkümüne, karşı-devrimin şiddetine karşı, silaha sarılmanın" adıdır. “Emperyalizm ve oligarşinin, halklara tahakküm, sömürü ve karşı-devrimci şiddet uygulaması, halkın örgütlü gücüyle birleşmiş devrimci şiddetin de meşru temelidir.’’ Silahlı mücadele, keyfe bağlı bir tercih değil, bir zorunluluktur. 1990'ların dünyasında, karşı-devrimci rüzgarın en güçlü estiği zamanlarda, "bütün örgütlerin silah bıraktığı, artık silahlı devrimlerin modasının geçtiği" propagandası çokça işlenmişti. 

Bugünlerde dünyada ve Türkiye’de barış söylemi ile aynı rüzgar esmeye devam ediyor. Üstelik emperyalizmin Afrika’da darbeleri örgütlediği, Ortadoğu’yu kan gölüne çevirdiğini izlerken aynı söylemler tekrar edilmektedir. Bu tablo karşısında emperyalizme, işbirlikçi iktidarlara karşı direnmenin ve savaşmanın silaha sarılmadan mümkün olmadığı bir dünyada yaşadığımız  çok açıktır. Emperyalizmi ülkeden kovmayı ve işbirlikçi iktidarları yıkmayı hedefleyen her halk, silaha  sarılmak  zorundadır. 

Günümüzde,  emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin gizli işgallere ek olarak doğrudan açık işgallere başvurmaya başlaması, her türlü muhalefeti ve özellikle iktidar alternatifi hareketleri ezmeyi amaçlayan "terör yasaları", sadece ve sadece bu zorunluluğu pekiştirmektedir. Silahlı mücadeleden anladığımız, sadece "direnme" perspektifiyle sınırlı bir mücadele değildir; iktidar hedefli bir silahlı mücadeledir. İktidar hedefi zorlu koşullarda devrimin sarp yollarında yürüyen devrimci bir örgüt için sigorta gibidir. Mücadeleyi her türlü sapmadan, olumsuz koşulların yol açabileceği zaaflardan koruyan bir güvencedir. Mücadele düz bir çizgi izlemez. 

Stratejik çizginiz ne olursa olsun mücadele biçimlerinin çeşitliliği, yoğunluğu koşullara göre farklı biçimler alabilir. Öyle zamanlar olur ki, silahlı mücadele fiili olarak durdurulup silahlı olmayan biçimleri ön plana çıkartılır. İşte böyle dönemlerde legalizme sapmamak, sağa savrulmamak, boşa kürek çekmemek iktidar perspektifini hiç kaybetmemekle mümkündür. Açıktır ki ülkemiz, "parlamenter yoldan" sosyalizme geçmenin mümkün olmadığı gibi, uzun bir barışçıl mücadele döneminin ardından bir ayaklanmayla devrimin gerçekleştirilebileceği bir ülke de değildir. Devrim, ancak kendine özgü aşamalardan geçecek olan bir halk savaşıyla zafere ulaşabilir.

“Kurtuluşa Kadar Savaş” şiarı, sosyalizm hedeflidir. THKP-C önderleri, anti-emperyalist, anti-oligarşik halk devrimiyle kesintisiz bir şekilde sosyalizme geçmenin teorisi ve stratejisiyle savaşa başlamışlardır. Ulusal ve sınıfsal kurtuluş mücadelesi birbirinden ayrılmaz. Günümüzde, emperyalizmin ve işbirlikçilerinin "küreselleşme" adını verdikleri ve aslında "vahşi kapitalizme" bir dönüşten başka bir şey olmayan politikalar bir kez daha göstermektedir ki; halkları kapitalizme mahkum eden hiç bir politik güç, halklara kurtuluş vadetmemektedir. Emperyalizme ve işbirlikçi iktidarlara karşı Venezuella örneğinde olduğu gibi halkçı liderler iktidarda olsa da, kapitalizmin hükmünü sürdürdüğü koşullarda, halk için değişen bir şey olmayacaktır. Halkları sömürüden kurtaracak tek sistem sosyalizmdir.

“Kurtuluşa Kadar Savaş” şiarı, halkın kurtuluşu için cüret, fedakarlık ve kararlılıktır. Mahir Çayan'ın "devrim için savaşmayana sosyalist denmez" sözü bu anlamda bir kılavuzdur bizim için. Devrim için savaşmayanlar, bu yolun dışına düşmüşlerdir ve ağızlarından hala devrim kelimesi çıkıyorsa, bu sadece riyakarlıktır.

“Kurtuluşa Kadar Savaş” şiarının Kızıldere’de yanan meşalesi, feda ruhu, cüret ve kararlılık 42 yıldır yeni gelenekler yaratıp büyümüştür. 2 Temmuz’da Niyaziler, 17 Nisan’da Sabolar, Sinanlar, Adana’da Sıddıklar, Ankara’da Vehbiler, Eyüphanlar, İzmir’de Olcaylar, İstanbul’da İbrahim Yalçınlar, Sibel’ler, Bağcılar’da Özlemler, 96 Ölüm Oruçları, Gölgeli Dağları, Erganiler, Balkıcalar’da ve tecrite karşı büyük direnişte sürdürülen Kızıldere direnişidir.

“Kurtuluşa Kadar Savaş” şiarı, zafere giden yoldur! Bu yol, kimilerinin dediği gibi, "sadece ölmek için yürünen" bir yol değildir. Evet, bu yolda ölüm de vardır, ama yolun sonunda zafer vardır. Kızıldere, ölümleri göze alarak zafere yürüme yoludur. Dünya halklarının büyük zaferleri, "Ya özgür vatan, ya ölüm", "ya zafer, ya ölüm" şiarlarıyla savaşılarak kazanılmıştır.

“Kurtuluşa Kadar Savaş” şiarı devrim yolunda ısrardır. Dünyamızda ve ülkemizde 42 yıldır yaşanan gelişmeler, Kızıldere yolunun dışında bir alternatif ortaya çıkarmamış, tersine, bağımlılıktan ve sömürüden kurtuluşun tek yolunun Kızıldere'de gösterilen yol olduğunu tekrar tekrar kanıtlamıştır. DEVRİM dışında hiçbir yoldan mevcut düzenin değişmeyeceği kanıtlanmıştır. SİLAHLI MÜCADELE dışında, emperyalizmi kovacak ve oligarşik iktidarı yıkacak bir araç, yöntem mevcut değildir.

“Kurtuluşa Kadar Savaş” şiarı, bunun pratik ifadesi olan Kızıldere, 42 yıldır ideolojik saldırı ve çarpıtmalara maruz kalıyor. Kızıldere bir avuç devrimcinin “kahramanlığına” indirgeniyor. Oysa Kızıldere, sadece bir kahramanlık öyküsü, tekil bir eylem değil; THKP-C'de örgütsel ifadesini bulan devrimci stratejinin manifestosudur. Kızıldere'nin anlamı, onun bir "yol" olarak ifade ettiği, bir çatışmadan ve ölümü göze alma cüretinden çok daha kapsamlıdır. Kızıldere'ye gidişin her adımı, Kızıldere'de ortaya konulan devrimci tavrın her aşaması, bu devrimci stratejinin ürünüdür. Bilinçli bir biçimde tahrif edilen, içi boşaltılan, nostalji hikayelerine dönüştürülen tarih bu stratejinin kendisidir.

Bugün de oligarşi emperyalizme karşı savaşı "terör”, “marjinal sol, çapulculuk, vandalizm” diye ifade ederken, sol'un bir kısmı da feda ruhuyla savaşımı "intihar”, ödenen bedelleri ise "yenilgi" olarak görüyor. 30 Mart, 17 Nisan, 12 Temmuz, Ulucanlar katliamı, 19 Aralık ve büyük direniş destanları asla yenilgi olmayıp On’ların yolunda yürümeye güç katan zaferler olmuştur.

Halkımızın anti-emperyalist, anti-Amerikancı damarının Mahir, Hüseyin, Ulaşlar'dan bugüne yok edilememesi her şeyden önce halkımızın ve halkla bütünleşen devrimci ideolojimizin maddi hali olan Cephe'mizin zaferidir.

Kızıldere’den bugüne sayısız Kızıldereler yaratılmıştır. 42 yıldır Kızıldere'nin feda ruhuyla savaşıyoruz. İdeolojisi, stratejisi ve örgütsel varlığıyla, 42 yıldır THKP-C'nin netleştirdiği Türkiye Devriminin Yolu'nda yürümeye devam ediyoruz. Emperyalistler ve işbirlikçileri nice saldırı, katliam ve tecrite rağmen Mahir’in yolunda yürüyüşümüzü engelleyemediler. Bedellerle ve zaferlerle gelenekler yaratan devrim yürüyüşü, ne emperyalizmin ve oligarşinin saldırısı ile ne de solun yarattığı tahribatlar, ideolojik saldırılar ile engellenemez.


0 Reviews