Sandinistler: Carlos Fonseca ve Nikaragua Devrimi

Sandinistler: Carlos Fonseca ve Nikaragua Devrimi

Devamını Oku »

Kitap Adı: Sandinistler: Carlos Fonseca ve Nikaragua Devrimi
Yazar Adı: Matilde Zimmermann
Çeviren: Remzi Uçucu
Derleyen: Birsen Kars
Yayınevi: Boran Yayınevi


Kitabını İndirmek İçin Tıklayınız




Halkın Sesi Kütüphanesi İçin Tıklayınız








BORAN YAYINEVİ’ NDEN
ÖNSÖZ



CARLOS FONSECA... Bir devrim önderi... Zaferini görememiş, ama hayatı ve savaşıyla, pratiği ve teorisiyle, halkın değer ve geleneklerini ML ilkeler ışığında yeniden şekillendirmesiyle, tarih ve sınıf bilinci ve bunların yarattığı uzlaşmazlığı ile 1979 Nikaragua devriminin hayat damarı olmuş bir halk önderi.

Remzi Uçucu’nun çevirisini yaptığı elinizdeki SANDİNİSTLER: CARLOS FONSECA VE NİKARAGUA DEVRİMİ isimli kitap okunması ve dersler çıkarılması gerekli bir kitaptır. Emperyalizmin sosyalizmi halklar için umut olmaktan çıkarmaya çalıştığı bu dönemde okunması için önerdiğimiz her kitabın faşizmle ve emperyalizmle savaşımızda bir silah olmasını istiyoruz. Emper-
yalizmin ideolojik kuşatması içinde kitaplar da bir ideolojik savaş aracı, iradeler çatışmasında bir taraf... Biz devrimciler okuduğumuz her kitapta sosyalizme giden yolda bir engeli kaldırıyor, asıl olarak düşüncelerimizde yaratılmak istenen “umutsuzluk”un nasıl oluştuğunu ve nasıl aşılacağını buluyoruz. Elinizdeki kitap bunlardan biridir.

Nikaragua devriminin yaratıcısı Carlos Fonseca’nın hayatını ve onun nezdinde Nikaragu devriminin hangi koşullarda, hangi strateji ve politikalar ile, ne bedeller ödeyerek ve hangi yenilgi ve zaferlerden geçtiğini anlatan bu kitabı okumaya başlamadan önce okumayı ve anlamayı kolaylaştıracak bazı konulara vurgu yapmak isteriz.

Nikaragua devrimi 3. bunalım döneminde Latin Amerika’da yapılmış ikinci ve son devrimdir. Ve Küba devriminin bir istisna olduğu yönündeki yanlış tespitlerinin de sonu olmuştur. Küba devrimi bir istisna olmadığı gibi, 3. bunalım döneminde yeni-sömürge ülkelerde devrimler her an her dakika mümkündür. Nikaragua devrim tarihi bu yanıyla tüm statükocu, şabloncu değerlendirmeleri altüst etmiştir. Mao’nun dediği gibi “Marksizm-Leninizmin büyük gücü, farklı ülkelerin somut devrimci pratikleriyle bütünleştirilmesinde yatmaktadır” ve Nikaragua’da da böyle olmuştur. Neredeyse devrimi yaptıkları 1979 yılından birbuçuk-iki yıl öncesine kadar tarihleri yenilgiler, şehitler, ağırlıkla askeri açıdan başarısız eylemlerle dolu. Dünya çapında ise Küba dışında enternasyonalist dayanışma anlamında yalnızlar.(Küba da başlangıçta Nikaragualı devrimcilerin başarabileceğine inançsız ve bunu onlara da söylüyor) Ancak eylemde de, örgütlemede de KARARLILAR, ISRARLILAR VE DEVRİM YAPMAK İSTİYORLAR. Küba yapabildiyse onlar da yapabilirler... Buna inanıyorlar. Bu inanç Fonseca’yı hemen hemen aynı dönemde Anadolu’da ihtilalin kıvılcımını çakan Mahir Çayan ile aynı noktada birleştiriyor... Deneye deneye, yenile yenile, bata-çıka doğru stratejide Anadolu İhlalcileri ile buluşuyor... Yeni-sömürgecilik döneminin stratejisi olan Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi(PASS)’nde...

Carlos Fonseca her devrim önderi gibi pratiğin içinde, ideolojik mücadelenin sonucu olarak önderlik misyonunu kazanmıştır.
Kitabımız Carlos Fonseca’nın gelişimini, düşüncelerinin hayatın ve savaşın içinde değişimini, Sandino’yu ve MarksizmLeninizm’i keşfettikçe aradığı cevapları bulmasını ayrıntılarıyla anlatıyor. Reformizmden Marksizm-Leninizm’e doğru bir yürüyüştür bu. Latin Amerika’da adı “komünist”, “sosyalist” olan ancak ideolojik olarak reformizm batağına saplanmış partilerin hakimiyeti vardır. Fonseca’yı Fonseca yapan reformizmin sol cephede ideolojik hakimiyetine sadece bilgi ile değil eylemiyle de karşı koyması ve onları savaş içinde mahkum etmesidir. İdeolojik olarak Marksist-Leninist temelde bağımsızlığını kazanmak Fonseca’nın düşüncelerinin de, stratejisinin de özgürleşmesini ve ayağını kendi ülke toprağına basmasını sağlıyor.

Sosyalist parti içinde illegal gençlik çalışması ile başlayan devrimcileşme süreci topraklarının ulusal kahramanı Sandino’yu ML ideolojiyle yeniden yorumlaması ile tamamlanıyor. Bu da onu ülkede devrimin ancak antiemperyalist, anti-oligarşik karakterde olması halinde halka bağımsızlık ve adalet getireceği düşüncesine taşıyor.

Sınıfsal bakış açısı derinleştikçe Sandino’ya da, Marksist-Leninist ideolojiye de daha çok bağlanıyor. Üyesi olduğu Nikaragua Sosyalist Partisi’nden ayrılıp, kendi bağımsız örgütünü kuruyor. Sosyalist Parti illegal de olsa, sürekli gençlerde silahlı mücadeleye atılacağı umudunu da propaganda etse, aslolan pratiktir ve ideolojik netliktir. Fonseca’nın keşfettiği de budur. İdeolojik olarak tarihsel ve sınıfsal bir zemine oturmadıkça hiçbir mücadele devrime ilerleyemez. Silahlı da olsa. Nitekim Latin Amerika sonrasında silahlı mücadele yürütmüş birçok örgütün emperyalizme teslimiyetine, uzlaşmasına sahne olmuştur. Ki “silahlı reformizm”in anavatanı Latin Amerika’dır dersek abartı olmayacaktır. Fonseca bu ideolojik baskıyı ve yönlendirmeyi, tarihsel ve sınıfsal araştırmaları sonucu militanca kavradığı M-L ideoloji ile aşmıştır. Bunun ıspatı ise ülkesi için öngördüğü devrim yoludur.

Revizyonizm ve reformizmden tam bir kopuş sağlanarak FSLN Fonseca önderliğinde kurulur. Kır ve şehir gerilla eylemleriyle hızla pratiğe atılır. 1963’teki gerilla faaliyeti yenilgi ile sonuçlandı. Şehirlerde ise öğrenciler içinde, gecekondular da örgütlenmeye başladılar. 1967 yılında Pancasan’da yeniden dağlardan atılım yapmaya çalıştılar. Ancak Pancasan ağır bir yenilgi ile sonuçlandı. FSLN Pancasan’ı siyasi zafer olarak niteledi.

1970 yıl askeri faaliyetlerine son veren FSLN 1974’te tekrar hareketi başlattığında ideolojik bunalım yaşadı. Üç hizip ortaya çıktı. 1975’te, askeri maceracılığa karşı çıkan ve proleterya içinde kök salmak gerektiğini savunan “proleter eğilim(TP)” FSLN’den ihraç edildi. 1976’da cephe içinde yeni bir iç mücadele yaşandı. Tomas Borge önderliğindeki “uzun süreli halk savaşı” eğilimi kırlarda gerilla savaşı stratejisini sürdürürken; Daniel ve Humberto Ortega

önderliğindeki “üçüncü yol” ya da Tercerista(TI) eğilimi ise, şehir gerillası faaliyetlerini destekliyordu. Terceristalar’ ın ulusal bir ayaklanmanın yakın olduğu ve sınıflar arası bir ittifakın mümkün olduğu yönündeki eğilimleri 1977’de hareket içinde çoğunluğu kazandı.
Bundan sonra süreç her alanda halk ayaklanmaları, direnişler, Somoza’nın bunlar karşısında kitle katliamları, yoğun baskıları altında geçti. FSLN 1979’da devrime yaklaştığında askeri yetersizliklerini, ülke genelindeki halk hareketliliği ile aşmış, Somoza’yı ise burjuva muhalefetten de soyutlayarak sadece Ulusal Muhafızlar ile sınırlı bir güce indirgemişti. 19 Temmuz 1979’da, kurulduğundan 18 yıl sonra FSLN zafere ulaştı. 50 bin ölü ve onlarca yenilgi içinden çıkmış bir halk savaşının zaferiydi bu.

Kitaptan Carlos Fonseca ve devrimin zaferine kadar olan tarihiyle FSLN’den bize kalan temel noktalar nedir dersek:

Öncelikli olan eylemdir, pratiktir.
Halkını başlangıçta sınıfsal ve tarihsel özellikleriyle tanımıyor ama onu tanımak için okumaktan, politika üretmekten, yöntem geliştirmekten vazgeçmiyor. Devrime de bu kararlılık ve ısrar ile gidiyorlar.

Ödedikleri tüm bedellere, kimi zaman bir avuç kalmalarına rağmen moralleri hep yüksek. Ancak bir örgütte olması gereken disiplinden yoksunlar. Oysa moralden çok disiplinin zafer getireceği konusunda Fonseca kararlı ve tavizsiz.

. Başlangıçta eylemlerde askeri yan ağır basıyor ve bunun bedelini ağır ödüyorlar. Yenilgilerden öğreniyor, tekrar denemekten, çıkardığı dersler üzerinde hareket etmekten vazgeçmiyor. Birleşik Devrimci Savaş ilkesinin gereği olarak siyasi-askeri liderliğin birliği konusunda ülkesinin koşullarını ve halkını tanıyarak emin oluyor.

. Bir önderin, kadronun tutsaklıkta ilk hedefi özgürlüğünü kazanmaktır. Bu dünya devrim tarihlerinde tüm önderlerin ortaklaştığı bir gelenektir. Carlos Fonseca da bu yoldan yürüyor. Hem de özgürlük eylemini en ince ayrıntısına kadar kendisi örgütlüyor.
. Askeri yenilgiyi göze alarak siyasi zafer kazanmak PASS stratejisinin gereğidir. Eylemlerin askeri yanından çok politik olarak halka mesaj vermesi, onu saflaştırması ve örgütlemesi önemlidir. Bunun

için belki de 18 yıllık mücadelenin 16 yılında FSLN çok zayıf, çok güçsüz, etkisiz görünüyor. Oysa gerçek; eylemleriyle, siyasi etkisiyle halkını içten içe devrime hazırlayan bir çizgidir.
. “Beklemek ölümdür”... 1970’lerin başında verilen ara moral bozuyor, güçsüzleştiriyor, reformizmi büyütüyor ve sonuç olarak üç ayrı parçaya bölünüyor FSLN.
. Fonseca ideolojik birliği sağlamanın FSLN’nin devrim yapabilmesi için yaşamsal olduğu gerçeği ve yurtdışında rahat bir hayat sürdüğü yönündeki saldırıların yarattığı duygusal baskı nedeniyle önlemsiz hareket ediyor. Oysa önderlik bir kurumdur ve orada duygusal kararlara yer yoktur. Önderlik halkındır ve önder halkına zafer borçludur.
. Nikaragua devrimi halk savaşıyla zafere ulaşıyor... Pusular, el yapımı silahlar, barikatlar, savaş hileleri, fedalar, dağlarda hayatta kalabilme mücadelesi yani halk savaşı yöntemleri ile ABD’nin burnunun dibinde devrimini yapıyor.
. Halkın her kesimini örgütlüyor... Halkın her kesimini yaşadığı en derin çelişkiden örgütlüyor... Hatta FSLN çelişkileri derinleşen halkı bulmuyor, halk FSLN’nin peşinden gidiyor.
Her yerde değişik nedenlerle oluşan, değişik yöntemler kullanan her direniş odağını FSLN önderliği altında birleştirip devrime yürüyor.
. Gözle görülse de görülmese de sınıf çatışmasının baki olduğunu anlatıyor Fonseca. Sorun çatışmanın yokluğu değil, sorun devricilerin bu çatışmayı açığa çıkaracak örgütlülüklerden uzak oluşudur. Halkla bağlarının yetersizliğidir...
. Fonseca’ya göre ahlaki değerler sınıfsal karakterlidir. Yani devrimci olmanın yarattığı doğal bir sonuçtur ahlaklı olmak. İçki ve sigara içmez, cinsellik konusunda Latin Amerika devrimcileri dışında bir temizliğe sahiptir. Ki bu da onun M-L olduğuna bir işarettir. Kadın-erkek ilişkileri konusunda Fonseca ile Cepleliler aynı düşünüyorlarsa; o zaman sorun Latin Amerika’da halkın gelenekleri, zorunlu yetişme koşulları değil, devrimcilerinin sınıfsal bilinçlerinin oluşmaması, Marksizm-Leninizmi kavramamalarıdır. Ki Fonseca’ya göre yüksek ahlaka sahip olmak bir devrimcinin şehitlerine olan borcudur.

. Küçük burjuvazinin sınıfsal dönüşümünün önemini, bu nedenle de ideolojik savaşın sürekliliğini farkediyor, buna göre yöntemler ve politikalar üretilmesini benimsiyor.
. Halka öğretmekten çok halktan öğrenmenin önemine inanıyor.

Nikaragua devriminin zaferinden sonra FSLN pratiğinden bize kalan nedir, hangi dersleri çıkarmalıyız dersek eğer:

Öncelikli olarak devrim sadece bir politik iktidar sorunu ya da devleti ele geçirmek değildir. Aslolan iktidar gücüyle sosyalizmi inşaa etmektir.
Emperyalizmle ve Nikaragua’da olduğu gibi yeni-sömürge ülkelerdeki işbirlikçisi oligarşi ile savaş politik iktidarı alınca sona ermez, eremez. Çünkü devrim sadece bir iktidar değişikliği değildir. Devrim bir düzen değişikliğidir. Sadece bir ekonomik süreç de değildir, aynı zamanda yeni insanın da şekillendirilmesi sürecidir. Devrim devletin kendi kendini tasfiye edeceği bir sürecin ilk adımıdır. Ve ikinci adım sömürücü sınıfların fiili , sömürücü sınıflara ideolojik olarak yaşam sunan tüm sınıf ve tabakaların da tasfiyesidir.

Nikaragua’da devrim aşamasında Somoza ailesi dışında kalan egemen sınıflar devrimin yanında, Somoza’nın karşısında saflaşmıştır. Amaç Somoza’yı FSLN ve halk hareketinin gücüyle tasfiye etmek ve iktidarı ele geçirmektir. İktidarı aldıktan sonra sıra FSLN’ye gelecektir. Ancak FSLN tam da bu noktada iktidar olmanın gücüyle burjuvazinin planlarını bozamamış, sadece biraz geciktirmiştir. Çünkü onları tasfiye etmeyi değil, onlarla uzlaşmayı seçmiştir.

FSLN’nin devrim programı uzlaşmayı, onyıllarca eleştirdikleri, karşı çıktıkları Sovyetler Birliği revizyonizminin önderliğini yaptığı Barış İçinde Bir Arada Yaşama tezini esas almıştır.
Carlos Fonseca’nın Tarihi Program’da yansıttığı sömürücü sınıflara karşı uzlaşmaz tutum terkedilmiş, burjuvazinin ekonomik, siyasal, sosyal, ideolojik kaynakları kurutulmamış, yaşamasına izin verilmiştir.

Bir örgütün çizgisini, hedeflerini belirleyen onun devrim programıdır. Yeni-sömürge ülkelerde anti-emperyalist, antioligarşik olması tüm devrim programlarının ortak karakteridir.
Ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel, ideolojik, politik, estetik vb. tüm alanlar için hedefleri belirleyecek olan ise o ülkenin kendi koşullarıdır, bu koşulların M-L bakış açısıyla ele alınmasıdır. Elbette ki, binlerce yıllık sınıflı toplumların sonu olacak sosyalist toplumu inşaa etmek, sömürücü sınıfların tasfiyesine dayanacaktır. Yeraltı-yerüstü kaynaklarının ve tüm zenginliklerin halklaştırılmasına dayanacaktır. Eğitimin, sağlığın, ulaşımın, adaletin .. her şeyin ama her şeyin halk için olmasına dayanacaktır. Halk kendi kendini meclisleri aracılığıyla yönetecek, milisleriyle koruyacak, halk ordusu ile yeniden sömürge olmanın önüne barikatlarını dikecektir. Tüm sorunların sahibi de, tüm sorunların çözücüsü de halk olacaktır. Ancak bunları ele alırken sınıfsal olarak uzlaşmazlık, ideolojik kararlılık ve güven olmazsa, FSLN ile Nikaragua’nın başına gelenler kaçınılmaz olur.

Ne olmuştur Nikaragua’da?
. Toprak reformu tamamlanmamıştır.
. Somoza dışında egemen sınıflar mülksüzleştirilmemiştir. Aksine hükümet burjuvazi ile paylaşılmış, ekonomi ve kültür ve toprak reformuna ilişkin bakanlıklar burjuvaziye verilmiştir. Burjuvazinin yetkilerinin elinden alınmaya ilişkin her politika emperyalizm ve Nikaragua burjuvazisinin karalama ve baskısıyla karşılaşmış ve FSLN bu baskılara cepheden bir savaşla değil uzlaşarak cevap vermiştir.
. ABD’nin tasfiye edilen Ulusal Muhafızlar’dan kaçanlarla gerçekleştirdiği kontra saldırılara karşı askeri olarak güçlü bir ordu ile karşı konulmuştur. Ancak kontra saldırılara karşı savaşmaktan kaynaklanan sorunlar halkla paylaşılmamış, halk yeni yaşamını kurmak için seferber edilmemiştir.
. Devrimci bir önderlik ideolojik birliğini savaş içinde yaratıp partileşir, FSLN devrimden sonra da ideolojik birliğini kuramamış, sağlam bir parti örgütü kuramamıştır. Bu eksiklik iktidar için savaşıldığı süreçte savaşın kızgınlığında ve halkın ardarda patlayan

direnişleri içinde telafi edilebilmiştir. Devrim sonrası ise emperyalizmin dört bir yandan ideolojik ve askeri saldırıları ile boğuşurken çok daha önemlidir güçlü bir irade olmak. Çünkü artık halkın iktidarı korunacak ve binlerce yılın aksine, sömürünün el değiştirmesi değil yok edilmesi örgütlenecektir. Bu zorlu ve devrimci süreç yerine, uzlaşmacı, reformist bir politika izlenmiş, devrimci önderlik giderek kb. bir önderliğe dönüşmüş ve halka güveni simgeleyen kurumlaşmalar teker teker tasfiye edilmiştir.
. Burjuvaziye propaganda hakkı tanınmıştır. Burjuvazi bu hakkı tepe tepe kullanmış ve devrimden sadece 11 yıl sonra iktidarın tümünü FSLN’den seçimle gerialmıştır.

Bu savaş iki sınıfın savaşıdır. Bu savaş iki iradenin savaşıdır. Ve bu savaşta taraflardan biri yok olacaktır. Eğer devrim karşıdevrimi, sosyalistler kapitalistleri, Marksist-Leninist ideoloji burjuva ideolojisini tasfiye etmez ve bu tasfiyeyi bir daha kendini yeniden organize edecek şekilde kurumlaştırmaz ise DEVRİM yapılsa da geriye dönüşkaçınılmazdır.
Emperyalizmin onyıllardır üzerinde oynağı gerçek budur. Savaşan örgütlerin ideolojisinde yaratmak istediği tahrifat budur:

. SINIF BİLİNCİNİN, SINIF KİNİNİN YOK OLMASI...
. UZLAŞMA, TASFİYE, TESLİMİYET...

Halklara yeniden umut olmuş Nikaragua devriminin ikdarı aldıktan sonra yenilmesinin nedeni bu ideolojik zayıflıklardır. Evet, bu devrim tam da sosyalizmden arta kalan iktidarların bir bir emperyalizme teslim edildiği bir süreçtir.
Evet, ABD’nin burnunun dibinde, her tür kontra saldırıyı, ambargoyu, baskıyı, uluslar arası kuşatmayı göğüslemek zorunda kalmıştır.
Evet, dünyada devrim değil, karşı-devrim rüzgarları güçlenmiş, yalnız olmayı göze almadan ayakta kalmanın mümkün olmadığı yıllardır. Ve bu somut koşullar altında devrimi sürdürmekzorundadırlar.

Tüm bunlar ve daha fazlası, SBKP revizyonizminin Barış İçinde

Birarada Yaşama tezine cepheden karşı çıktığı için devrim yapmayı başaran FSLN’nin; devrimden sonra düşmanıyla uzlaşma politikasına saplanmasına gerekçe olamaz. Olmadı da.

Elbette bu devrimi “altın tepsi” içinde burjuvaziye geri vermenin nedenleri devrim öncesi sürecten itibaren ele almak gerekir.

Nikaragua devrimi bize bir kez daha göstermiştir ki, emperyalizm döneminde devrimin objektif koşulları oluşmuştur. 3. bunalım döneminde, yeni-sömürge ülkelerde de sürekli bir milli krizin varlığı nedeniyle her an devrim olabilir. Ama bu devrimin kendi kendine olacağı anlamına gelmez.
İrade yani partinin varlığı ve süreci örgütlemesi devrimlerin de oluşma şartıdır. Parti ama LENİNİST BİR PARTİ.
Yani;
. çelik gibi bir disipline sahip
. demokratik merkeziyetçilik ilkesinin hakim olduğu
. eleştiri-özeleştiriyi burjuva ideolojisine karşı bir silah olarak kullanan
. proleterya diktatörlüğünün aleti olan
. ezilen sınıfların ideolojik-politik kurmaylığını yapan
. ideolojik ve örgütsel birliğe sahip, hizipleri barındırmayan
. devrimci teori olmadan, devrimci pratiği olamayacağına inanan, ancak teori-pratik ilişkisinde pratiği esas alan Nikaragua’da devrim öncesi bir partinin oluşmaması, aksine başlangıçtaki birliğin pratik içinde ideolojik ve örgütsel hiziplere dönüşmesi FSLN’nin Nikaragua devrimini ideolojik olarak zayıf karşılamasını getirmiştir.

Elbette, partisiz devrim yapabilmek başarıdır, özgünlüktür, sınırsızlıktır. Nikaragua’da halkın faşizmle olan çelişkileri derinleştikçe ve kendiliğinden eylemlere ve ayaklanmalara dönüştükçe oluşmuş üç hizbin halkın eylemini birleştirmesi ve savaştırması bir devrim yaratmıştır. Her hizip kendi ideolojik anlayışının şekillendirdiği alanlarda ve sınıflar içinde olduğu kadar diğer alanlarda da çalışma yapmış, örgütlenmiş ve savaşı zafere taşımıştır. Bir ahenk içinde

çalışmış ve ayrılıklarını halka yansıtmamıştır.

Ancak Ortega kardeşlerin hakim olduğu Tercerista isimli şehir gerillacılığını savunan ama aynı zamanda burjuvazi ile de ittifakı benimseyen eğilim giderek ağırlık kazanmıştır.
Devrimden sonra da bu eğilimin devrim programından kaynaklanan sınıflar mevzilenmesi devrimin sonunu getirmiştir.
Çünkü oligarşiyi tasfiye etmemiş, egemen sınıflar üzerinde proletarya diktatörlüğünü kurmamış, onların yaşamasına ve giderek güçlenmesine göz yummuştur. Anti-emperyalist devrim ABD yardımlarını kabul etmiştir. Burjuvaziye karşı burjuva yöntemlerle mücadele ederek devrimin de kendilerinin de sonunu getirmişlerdir. Yöneticiler yozlaşmış, halktan kopmuş ve Nikaragua’yı yeniden emperyalizme ve işbirlikçilerine teslim etmişlerdir.

Diğer yandan en önemli zaafları devrimi yaptıkları, nüfusunun yüzde ikisini bu savaşta şehit vermiş halklarından kopmalarıdır. Bir devrimi halk yapar, halk yaşatır. Yaratan, üreten halktır. M-L önderlik sırtını halka dayar, sorunlarını halka taşır, halkı ile direnir, savaşır. Sovyet devriminde deböyledir, Çin devriminde de...
İkinci paylaşım savaşında faşizm 27 milyon şehit veren sovyet halklarının sahiplenmesiyle püskürtülmüştür. Vietnamlı devrimciler önce Fransız sonra ABD ordularını halklarından güç alarak, halkı milyonlardan oluşan bir güç yaparak yenmişlerdir. Nikaragua bu yoldan ilerlememiş, halkını örgütlememiş, var olan halk örgütlülüklerini ve milisleri ise zamanla burjuvazinin baskısı karşısında dağıtmıştır. Devrim öncesi oluşmayan ideolojik birlik devrim sonrasında halka dayanan bir iktidarın oluşması ve proletarya diktatörlüğünün inşası konusunda da kuyularını kazmıştır. Çünkü her strateji kendi sınıflar mevzilenmesini yaratır. Devrime bu mevzilenme
ile yürürür. Ancak devrim sonrası ulusal burjuvazi (çin devrimi), liberal burjuvazi (Nikaragua devrimi) ve en genelde küçük burjuvazi ile kurulu ittifakların sosyalizmin inşasında engel olmaması için tasfiye zorunludur. Burjuvaziler ideolojik olarak tasfiye edilmeli, mülksüzleştirilmeli, sınıf kini ile adalet uygulanmalıdır. Küçük burjuvazi örgütlülükleriyle Cephe ittifakına katılmışsa, bunlar da

ideolojik mücadele ile dönüştürülmeli, engel olduğu noktada tasfiye edilmelidir. Nikaragualı devrimcilerin yapamadıkları budur. İdeolojik ve örgütsel birliğin, sosyalizme ilerlemenin gücü olacak partilerini yaratmadıkları için tarihsel olarak ileri olana yaklaşmamış, geri olana savrulmuşlardır. Halkın iktidarını kurmamış, burjuvazinin yeniden iktidar olmasını adım adım verdikleri tavizlerle ve uzlaşma politiklarıyla sağlamışlardır. Halkı eğitmeyi okuma-yazma öğretme seferberliğine indirgemek yanılgıları olmuştur. Halkın eğitimi asıl olarak mahallelerinden ve köylerinden başlamak üzere, il, ilçe, ülke çapında kendilerini yönetmeyi öğrenmeleri, bunun kurumlaşmalarının iktidarca garanti altınaalınmasıdır.
Nikargualı yöneticiler ise devrim öncesi ödedikleri bedellere, harcadıkları emeklere sırtlarını dönmüşlerdir. Halklarından kopmuş, ayrıcalıklı yaşam örgütleyerek yozlaşmışlardır.

Sonuç olarak;
. Partisiz devrim özgün koşullarda gerçekleşse de partisiz proletarya diktatörlüğü kurulamaz. Sosyalizme ilerlenemez.
. Politik iktidarı almak yetmez. Bu iktidarın gücüyle düşman sınıfları tasfiye etmek ve sosyal dönüşümü yaratmak sosyalist iktidarı kurmanın koşuludur.
. Emperyalizmin saldırılarına karşı tek başına kalmayı göze almadan devrimler yapılamaz, devrimler yaşatılamaz.
. Sınıf bilinci, sınıf kininin olmadığı yerde uzlaşma kaçınılmazdır.
. 3. bunalım dönemi yeni-sömürge ülkelerde devrimler antiemperyalist, anti-oligarşiktir karakterde olmalıdır. Sadece antiemperyalist olunması devrimlere geriye dönüş için kapı aralar. Oligarşinin tasfiyesi gerçekleşmeden de bu kapı kapanmayacaktır.

Ve kitabın yazarının bizde yaratmak istediği düşünce ve duyguya gelirsek...
Yazar iyi bir araştırmacı... Bir Fonseca hayranı... Ancak tarihsel olaylara sonuçtan bakarak bir yaklaşım sunuyor. Yani zaman ve mekan kavramlarını, dolayısıyla bir olayı değerlendirirken temel aldığımız ilkeyi gözardı ediyor.

ÖZGÜRLÜK ZORUNLULUĞUN KAVRANMASIDIR.
Yani yazar bizde “ FONSECA yaşasaydı...” düşüncesini yaratmak istiyor. Bunu yaratırken devrimi yapan FSLN önderlerinin ZAFERİ KAZANDIKLARI gerçeğini gözardı ediyor. Elbette bu devrimin önderi Fonseca’dır. Fonseca’nın önderliği olmasa idi FSLN olmaz idi. Ancak FSLN’nin ideolojik birliğinin yaratılamaması, partinin kurulamaması sürecini de Fonseca’dan ayrı ele almak mümkün değildir. Zafer olmuşsa Fonseca’nın başarısıdır, ancak devrim teslim edilmişse de bu Fonseca’nın ideolojik ve örgütsel olarak önlem almamasından, ideolojiyi kurumlaştırmamasından kaynaklıdır.
Yazarın gözardı ettiği budur. Oysa Fonseca yazarın anlattığı gibi yanlışların ve zaafların tüm sorumluluğunu üstüne alıp hesabını veren mütevazı bir devrim önderidir. Bir MarksistLeninist’tir. Yazar onu öveyim derken aslında onun ilkelerini, çizgisini boşa çıkarmış oluyor.

Bizim tartışmamız “Fonseca yaşasaydı Nikaragua devrimi böyle olmazdı” olamaz. Biz bugünden baktığımızda Nikaragua devriminin tüm olumluluklarını dünya devrim tarihinin zenginliği olarak ele alır, olumsuzluklarını da tekrar etmeyeceğimiz deneyimler olarak değerlendiririz. Fonseca bir devrim önderidir. Üstelik 3. bunalım dönemi yeni-sömürge bir ülkede deneye-yanıla ama vazgeçmeden araya araya PASS stratejisini keşfetmiştir.

Önderler olmadan devrimler olmaz. Ancak önderlik ideolojik, politik, örgütsel, tarihsel bir misyondur. Bir önderin yaşam süresi bir devrimin kaderini belirleyecektir diye bakamayız. Bir devrimin kaderini önderinin yarattığı ideolojik köşetaşları, gelenekler, ilkeler, değerler, politikalar belirler. Bir önder doğanın yada düşmanın darbesiyle şehit düştüğünde yarattığı hareketin mutlaka bir gün başaracağına inanır. Çünkü tarihin ve bilimin yasaları sosyalizm mutlak gelecek der. Ve önder o geleceği gerçek kılmak için yaşamış, savaşmış ve ardında yoldaşlarının takip edeceği bir yol, hiç bitmeyen bir umut bırakmıştır.

Fonseca da, FSLN de bu gerçek içinde değerlendirilmelidir.

FSLN ve Fonseca’nın yoldaşları devrimi yapmışlardır. Fonseca’nın hayalini gerçekleştirmişlerdir. Ancak kendi gerçekleri içinde devrimi burjuvaziye teslim etmişlerdir. Bizim bulmamız ge-
reken DEVRİMİ NASIL TESLİM ETTİLER YA DA NASIL YAŞA-
TABİLİRLERDİ sorularının cevabıdır.
Yazarımız ise FSLN kadrolarına rağmen devrimin olduğunu, FSLN kadrolarına rağmen ABD’nin tezgahladığı kontra saldırılarının yenildiğini söylüyor. Öyle değil elbette. FSLN kadrolarıyla bu zafer kazanıldı, FSLN kadrolarıyla kontra saldırılar püskürtüldü ama FSLN KADROLARIYLA DA DEVRİM BURJUVAZİ-
YE TESLİM EDİLDİ. Nikaragua halkının güvenini, umutlarını devrime taşıyan da, Nikaragu halkına sırtını dönüp düşmana teslim eden de aynı kadrolardır. Önemli olan ideolojik, örgütsel ve politik zaafları tespit etmektir. Yazarımız bir Marksist-Leninist olmadığı için bunu yapamıyor elbette.

Biz mi?
Duygusal olarak “keşke ölmeseydi” yaklaşımının bizde de oluşması mümkündür. Nitekim okuyucularımız muhtemel ki bileceklerdir, Nazım Hikmet Şeyh Bedreddin Destanı’ nda yenilgiyi anlatırken aynı duyguyu yaşamıştır. Demiştir ki:

“Yenildiler.
Yenenler, yenilenlerin
dikişsiz, ak gömleğinde sildiler kılıçlarının kanını.
(...)
Tarihsel, sosyal, ekonomik şartların zaruri neticesi bu!
deme, bilirim!
O dediğin nesnenin önünde kafamla eğilirim.
Ama bu yürek
o, bu dilden anlamaz pek. O, “hey gidi kambur felek, hey gidi kahbe devran hey,” der.

NAZIM VE SONRA EKLER:

Bir doktorun verem çocuğu olsa, doktor, çocuğuunun öleceğini bilse, bunu fizyolojik, biyolojik, bilmemnelojik bir zaruret olarak kabul etse ve çocuk ölse, bu ölümün zaruretini çok iyi bilen doktor, çocuğun arkasından bir damlacık gözyaşı dökmez mi?
Paris Komunasının devrileceğini, bu devrilişin bütün tarihi, sosyal, ekonomik şartlarını önceden bilen Marksın yüreğinden Komunanı büyük ölüleri “bir ıstırap şarkısı” gibi geçmemişler midir? Ve Komuna öldü, yaşasın Komuna! diye bağıranların sesinde bir damla olsun acılık yok muydu?” (Benerci Kendini Niçin Öldürdü, sayfa:247)”

Fonseca’nın hayatını okuduğumuzda Nazım’ın dediği gibi bir damla acılık kalıyor yüreğimizde. Ama biz ne umudumuzu yitiriyor, devrimi yapanların FSLN kadroları olduğunu inkar ediyor, ne de hayıflanıyoruz.

Biz Nikaragua devrimini de , Fonseca’yı da yaratan koşulları anlıyor, ideolojik olarak netleşmenin, ideolojik kararlılığın önemini görüyoruz. 3. bunalım döneminde yaptığımız hiçbir eylemin, harcadığımız hiçbir emeğin boşa gitmediğini, halkın bunları biriktirdiğini, günü geldiğinde ise patladığını görüyoruz. Devrim uzak bir ihtimal değil, mutlak bir gelecektir, bunu görüyoruz. Tarihin aynı döneminde ama birbirinden kilometrelerce uzakta, iki ayrı kıtada, iki ayrı sömürgede M-L aklın aynı işlediğini ve PASS’de birleştiğini görüyoruz. Biz Birleşik Devrimci Savaş ilkesinin Nikaragua’da, şehirleri öne çıkarttığını ve başardığını görüyoruz. Biz ülkeye ayaklarını basan bir stratejik çizginin başarısınıgörüyoruz.

Yenile yenile zaferlerin yaratıldığını, önemli olanın vazgeçmemek, teslim olmamak olduğunu görüyoruz. Bir zamanlar bir elin parmakları kadar bile kalmışken, vazgeçmedikleri için baskının, katliamların, işkencelerin arttığı devrime yakın dönemlerde “FSLN ne zaman bir mevziyi terketse, binlerce kadın, çocuk ve genç, katliamdan kurtulmak için gerillaları izliyordu.” gerçeğini görüyoruz.

BİZ ANADOLU İHTİLALİLİNİN ZAFERİNİ GÖRÜYORUZ
Nikaragua devriminde.
Devrime giden kimi zaman uzun ve zor yılları, kimi zaman barikattan barikata, şehirden kıra, grevden ayaklanmaya nefes nefese geçen günleri görüyoruz.
Ve asla ve asla emperyalizmle, oligarşiyle uzlaşmamaya and içiyoruz bir kez daha.
Nikaragua devriminin iktidarı aldıktan sonraki yenilgisi, sınıf bilincimizi de, sınıf kinimizi de biliyor. Tarihsel ve siyasal olarak haklı olmak yetmez. M-L perspektifle hazırlanmış ve halkı uğruna savaştıracak bir devrim programı da zorunludur. Hedefler net olmalıdır. Proletarya diktatörlüğü bir tercih değil bir zorunluluktur. Sosyalizm ancak bu koşullarda mutlak gelecek olacaktır.

Nikaragua devriminin önderi Fonseca’nın ve tüm şehitlerinin önünde saygıyla eğiliyoruz.
Anadolu devrimi Nikaragua’nın tekrar emperyalizm ve oligarşiden kurtulmasının yolunu açacaktır inancıyla...

BORAN YAYINEVİ....

NOT 1:
Kitabımızın arka bölümünde üç adet değişik süreçlerde yazılmış Nikaragua değerlendirmeleri vardır. Bu yazılarla birlikte çeviri kitabımız daha anlaşılır olacaktır.
NOT 2:
Kitapta yaygın olarak İspanyolca kelimeler de kullanılmıştır. Ancak çeviri sırasında genellikle bu İspanyolca kelimelerin Türkçe karşılığı yazıldı. Gerekmedikçe İspanyolcası yazılmadı. Bu şekilde daha akıcı okunabileceğini düşündük. Örneğin campesino, companero, barrio vb. kelimeler köylü, yoldaş, gecekondu mahallesi vb. biçiminde yazıldı.

NOT 3:
Nikaragua’da uzun dönem etkili iki düzen partisi Liberal Parti ile Muhafazakâr Parti’ dir. Kitapta ‘’ Liberal’’ler ile ‘’ Muhafazakâr ‘’ kelimeleri

kavramsal anlamlarıyla değil bu partilere ait olmakla ilgili olarak kullanılmıştır. Bir karışıklık olmasın diye bu iki kelime partileri ifade ettiğinde büyük harfle başlayarak yazılmıştır.


0 Reviews