Türkiye  Solunda Gorbaçov Erozyonu ve Sosyalist Tavır

Türkiye Solunda Gorbaçov Erozyonu ve Sosyalist Tavır

Devamını Oku »

Kitap Adı: Türkiye  Solunda Gorbaçov Erozyonu ve Sosyalist Tavır
Yayınevi: Mücadele Yayınları

Kitabını İndirmek İçin Tıklayınız


Halkın Sesi Kütüphanesi İçin Tıklayınız




GİRİŞ

Ülkemiz solunda henüz 12 Eylül yenilgisinin siyasi, örgütsel ve birçoğu açısından ideolojik ve moral yenilgisinin olumsuz etkilen giderilemeden, yeni ve daha büyük karşı-devrimci bir ideolojik dalga ile karşı karşıya kalındı.

Şüphesiz bu, salt ülkemiz solu için değil, tüm dünya devrimcileri, yurtseverleri ve demokratik güçleri açısından da geçerliydi Ve bu gericilik dalgası ilk hızını kaybetse de hala etkilidir. Bu karşı-devrimci dalga; eksiklikleriyle, olumsuzluklarıyla sosyalist iktidarların bulunduğu Doğu Avrupa ülkelerini içten yıkan, emperyalizme teslim eden ve geçmişteki tüm sosyalist kazanımlanna rağmen, Sovyetler Birliği'ni de aynı yolda sürüklemek için yoğun çaba harcayan SBKP ve Genel Sekreteri Gorbaçov'un karşı-devrimci politikalarının eseridir. Sosyalizme inançlarını yitirmiş sayısız döneğin başında bulunduğu SBKP, sosyal-refortnist kapitalist yolcular tarafından çok boyutlu
olarak sosyalist sisteme karşı yürütülen saldırılarını sürdürüyor.

19801i yılların ikinci yansından itibaren SB ve Doğu Avrupa ülkelerinde artarak yoğunlaşan bu gelişmelerin bugün vardığı boyut ortadadır: Sosyalist sistem ve güçler üzerinde inanılmaz bir tahribat, yıkım ve sonuçta, geçmişte sosyalist olan ülkelerin emperyalist sisteme satılması; emperyalistlerle kol kola devrimlerin engellenmeye çalışılması...

Genel çerçevede bakıldığında şüphesiz ki, sorunun can alıcı yanı burasıdır. Ancak olumsuzluklar salt bunlarla sınırlı kalmamıştır.

1985 yılında SBKP'de Gorbaçov ve ekibinin yönetime gelmesinden itibaren, Gorbaçov'un emperyalistlerle kurduğu ilişkiler, her konuda izlediği uzlaşma ve teslimiyet siyaseti, emperyalist-kapitalist dünyada sevinç çığlıkları ile karşılanıp, ayakta alkışlandı. Öyle ki, bu döneklerin karşı-devrimcilikleri, Türkiye solunda dün kendilerine 'yoldaş' diyenlere, kısa bir zaman sonra "Sovyet kongresinde seçimi Bıısh kazandı." dedirtebilmiştir.

Gorbaçov çizgisinin özelde SSCB'de, genelde ise tüm sosyalist ülkelerdeki tıkanıklıkların çözümü olarak gündeme getirdiği glasnost ve perestroyka (açıklık ve yeniden yapılanma) uygulamaları, tüm dünyada olduğu gibi ülkemiz solunda da yankılar uyandırmış, dalgalanmalara yol açmıştır.
Kimileri sahip oldukları geleneksel SBKP kuyrukçuluğunun, şablonculuğunun bir gereği olarak, hiç düşünmeden Gorbaçov ve politikalarına dört elle sarıldılar. Onlar için her şey SBKP ile başlar SBKP ile biterdi. Ellerini çabuk tutarak Gorbaçov'un uzlaşma siyaseti çerçevesinde burjuvazi ile uzlaşarak, oligarşi tarafından satın alınma payesini hak ettiler.

Kimi siyasi gruplar ise, TBKP gibi doğrudan SBKP kuyrukçusu olmak geleneğine sahip olmamalarına rağmen SB'ye biçtikleri misyon çerçevesinde, Gorbaçovfu Lenin'den sonra "en büyük lider", "ideolog" ve "usta stratejisi" ilan ederek, kendi düşünceleriyle Gorbaçov'un yazıp söylediklerinin ne kadar uyum içinde olduğunu gösterme gayretine giriştiler. Bu bir anlamda içinde bulundukları inançsızlık, çürüme ve  sağcılaşmanın getirdiği ideolojik erozyonun da bir ürünüdür... Bir bütün olarak Gorbaçov politikalarından etkilenerek, sağa-sola savrulan, hatta yeni dinamikler adına "dünya devrimi"ni ve "teknoloji unsuru"nü keşfeden(l) bu anlayışların yaşadıkları traji-ko-mik durumun asıl kaynağı, kendi özgüçlerine, düşüncelerine ve Türkiye Devrimci Hareketine duyduktan güvensizliktir.

Dünyayı ve ülkemiz somutunu olanca gerçekliğiyle tespit edemeyen, Marksist-Leninist bir bakış açısının çok uzağında, çoğu kendi deyimleriyle "gerçeği olduğu gibi değil, görmek istedikleri gibi" yorumlamaya kalkan bu anlayış sahiplerinin, Gorbaçov politikaları karşısında içine düştükleri durum, solda, sosyal-demokrat ya da burjuva uzlaşmacı bir erozyonu ortaya çıkardı. Diğer yandan tam bir (siyasi) kara mizah örneği yarattılar.

Neler yok ki... Aynı yazı dizisinin birinci bölümünde Gorbaçov'u "Lenin'den sonra dünyanın gelmiş geçmiş en büyük ustası", üçüncü bölümünde ise Marksizm-Leninizm'den nasibini almamış, "mantıktan dahi yoksun bir zavallı" ilan edenler... Gorbaçov 'a onlarca sayfalık övgülerden sonra, yavuz hırsız rolü oynayarak "Biz zaten önceden de görmüştük "çüler... 1986 sonrasını "sosyalizmin rönesans yıllan" olarak değerlendirenler... SB'yi bugüne kadar hem sosyalist görüp, hem de yeni keşfettiği eksiklikler nedeniyle "Var olan yıkılsın da ne olursa olsun, çünkü bu sosyalizm değili' diyerek Gorbaçov'a Türkiye'den nihilist selamlar gönderenler... Geçmişte eksiklikleriyle birlikte "SB sosyalistti* deyip, bugün, "Zaten sosyalist değildi." diyerek hiçbir özeleştiri vermeden kendini inkar edenler... Evet, bu tablo Türkiye solunun acı ve trajik durumunu yansıtmaktadır.

Bir de SB ve Doğu Avrupa'da yaşananları, başlangıçta sadece basit bir politika değişikliği olarak görüp, Romanya'dan sonra, "iktidar değişiklikleri olmuştur." biçiminde yorumlayan "sosyal-emperyalizm" teorisyenlerinin tarafı var ki, ortaya serdikleri tablo tam bir siyasal arabesktir! Bunlara göre esas değişme, kimsenin bilmediği ve anlamadığı -tabii kendilerinden başkabir kesitte "'607ı yılların sonunda oldu." Bugün ise, "sosyal-emperyalist", "sosyalfaşist" sistemden "burjuva demokratik ufuklara" -bu ülke halkları açısından pek hayırlı ufuklar olmasa dayönelme söz konusudur! Ama Gorbaçov 'u neden desteklemiyorlar, kimse anlamıyor!

Sonuç olarak, ülkemiz solu Gorbaçov çizgisi konusunda istikrarsız bir grafiğe sahip. Araştırmaya değer olan bu duruma kısaca ve özlü olarak bir bakalım  dedik,  nelerle karşılaşmadık ki! Gerçi Türkiye solunun belli kesimlerindeki geleneksel hastalıklar olan kendine güvensizlik, şablonculuk, gizli inkarcılık, kişiliksiz politikacılık, kraldan fazla kralcılık vb. hiçbir zaafı yeni değil... Ama hepsi de yeni üsluplarla, yeni ambalajlarla "yeni"!

Burada mümkün olduğunca en geniş çerçevede, Türkiye solunda politika ürettne çabasında olan dergilerin, glasnost ve perestroyka politikaları karşısında, başlangıçtan bugüne kadar belirledikleri tavırları ve bu konuda izledikleri istikrarsız gelişim seyrini ortaya koymaya çalışacağız. Tabii ki burada amacımız, Türkiye devrimci pratiği için dersler çıkarmak olacaktır.

Solun nicel olarak ağırlıklı kesiminin SBKP karşısındaki durumuna baktıkça üzülmemek elde değil. Gorbaçov'un çektiği beyaz bayrağa önce biraz kızıllık sürülmüş olması, Türkiye oportünist ve revizyonist solunun başını döndürmüş, aklını başından almış ve bu kesimler büyük bir alkışa durmuşlardır. Sıradan insanlar gibi "işte büyük kurtarıcı geldi" diye sevinç çığlıkları atmışlardır.

Kızıllığın sahte olduğu bizzat Gorbaçov tarafından gösterilmeye başlanınca ve beyaz bayrak artık ayan beyan olunca da, bu oportünist ve revizyonist sol kesimler ağlayıp sızlamaya, tepkisellikle küfretmeye başlamıştır. Bu tavırlar devrimci ve Marksist-Leninist tavır değil, sıradan, olayların ardından sürüklenen insan tavrıdır. Türkiye devriminin gelişimini bire bir etkilememesi gereken olaylar, neden büyük etkiler yapmakta, ülkemiz solunun kafasını allak bullak ederek yolunu şaşırtmaktadır? Bunun yanıtını Türkiyeli Marksist-Leninistler on yıllardır veriyor. Ama oportünist ve revizyonist solun tüm duyargaları, Türkiye devrim mücadelesine değil de, sanki kendi dışındaki sosyalist ülkelerde meydana gelen değişimlere çevrilidir. Bir tür siyasal yabancılaşma, Türkiye devrimine yabancılaşma olarak ortaya çıkan bu acıklı ama gerçek tavır alışları, söz konusu sol kesimlerin kendi yazılarından göstermek, aktarmak yolunu izledik iye solunu artık yetim kalmış çocuklar gibi, başı önez durumda görmek istemiyoruz; kendi gerçekliğine, kendi halkının ve ülkesinin gerçekliğine dönmesini ve onunla siyaset yapmasını istiyoruz. Bu çalışma bir yanıyla da, solun kendi gerçeğine dönmesi için bir ayna işlevi görecektir, görmelidir, amacımız budur diyoruz.

Sorunun can alıcı önemi şuradadır; SBKP tarafından estirilen karşı-devrimci rüzgar, ya Sovyetler Birliğinden değil de, devrimini yapmış ve iktidara gelmiş reformistlerce Türkiye'den estirilse ne olacaktı? Evet, düşünmek bile ürkütücü geliyor. Ama söyleyelim, oportünist ve revizyonist solun tutumu, reformistlerin de başını çekmesiyle, Türkiyeli devrimcilerin ve halkın kendi kafa ve elleriyle yaptıklarım ayaklarıyla yıkması olacaktı... Bu bir varsayımdır ama SBKP ve Gorbaçov gibi gerçek bir dönek kliğinin gerçekliğinden yola çıkan bir varsayım...

Konu ile ilgili olarak; Kıvılcım, Haziran, Çağdaş Yol, Yol, Direniş, Devrimci Mücadele, Hedef, Toplumsal Diriliş, Özgür Halk, Deng, Yeni Demokrasi, Halk Demokrasisi, Komün, Özgürlük Dünyası, Emeğin Bayrağı, Seçenek, Parti Yolu, Orak-Çekiç, Demokrat Arkadaş, İşçilerin Sesi, Demokrat!, Yeni Öncü, Kurtuluş, İşçiler ve Politika, Yeni Açılım, Adımlar, İşçinin Gazetesi, Kavga, Emek, Emek Dünyası, Görüş, Birlik, Toplumsal Kurtuluş, Siyaset, Gelenek, Birikim, Sorun, Yeni Çözüm, Mücadele ele alacağımız dergiler olacaktır. Ele aldığımız konuda ve esas olarak da, temel siyasi görüşlerinde birbirine yakın olan dergi çevrelerini aynı bölüm altında topladık.

Türkiye'de yayınlanan diğer sol dergiler ise, gerek doğrudan Gorbaçov-SBKP politikaları konusunda bir şey yazmamış olmaları, gerek SBKP'deki, SSCB ve Doğu Avrupa'dakigelişmeleri, Troçkist vb. bir anlayışla pek önemsemedikleri, gerekse  de ayın hayatını sürdürememeleri nedeniyle, bu
anın kapsamına alınmamıştır

0 Reviews