Devamını Oku »
Kitap Adı: Karanfili Yakana Tak
Yazar Adı: Hatun Polat
Yayınevi: Boran Yayınevi
Basım Tarihi: Şubat 2024
Kitabını İndirmek İçin Tıklayınız
Halkın Sesi Kütüphanesi İçin Tıklayınız
Önsöz
Öncelikle annemin yazdığı kitaba önsöz yazıyor olmak benim
için çok büyük bir mutluluk ve onur kaynağı. Annem yaşamı boyunca çok büyük acı
verici olaylar yaşamak zorunda kaldı ve bunların hepsine büyük bir dirayet
göstermeyi başarmayı.
Çocukluğu gençliği ve evlilik yaşamı yoksulluk içinde geçti.
Küçük yaşta annesi öldü ve kardeşlerinin yükünü omuzlamak zorunda kaldı.
Babamla evlilikleri yaşadığı en büyük trajedilerinden biri oldu. Boşanmaları
ise annem için olabilecek en iyi şeylerden birisi olabilirdi fakat bu boşanma
annemin çocuklarından yıllarca ayrı kalmasına yıllarca evlat acısı çekmesine
neden oldu. Bir anne için yıllarca evlatlarını görememek oldukça büyük bir
acıdır.
Bu acıyı bir nebze de olsa dindiren şey 1988-1989 yıllarında
yaşandı.
Annem ve teyzem o yıllarda beni İstanbul Güzeltepe’deki
okuduğum okulda buldular. O zamana kadar ben ve iki kardeşim Sivas’taki
köyümüzde babaannemle birlikte yaşıyorduk. Babam yeniden evlenince beni en
“uysal” çocuğu olarak beni İstanbul’a yanına aldı. Benim gittiğim okuldaki
hademe ise annemlerin bir tanıdığıydı. Benim İstanbul’da olduğumu anneme haber
vermiş. O da yanına teyzemi alıp beni görmeye gelmişti.
İlk birkaç gelişinde ben oldukça çekingen davranmıştım. Zamanla
çekingenliğimi attım üstümden. Annemi yeniden tanıyor, yeniden anne sevgisini
ve sıcaklığını yaşıyordum. Sonraları her ay sonu beni babamdan alıyor ve
birlikte birkaç gün zaman geçiriyorduk. Bu zaman içinde dayımları teyzemleri
yeniden tanıdım.
Babamın ailesi ve çevresiyle annemin ailesi ve çevresi
arasında büyük farklar vardı. Babamın ailesi sıradan bir aile iken, annemin
ailesi devrimcilerden ve devrimcileri sevenlerden oluşuyordu.
Yeni bir dünyayla taşınıyordum. Bu dünya çıkarsız sevginin
olduğu emeğin ve değerin olduğu bir dünyaydı.
Ve bu dünya beni hızla içine çekiyordu.
Kesin olarak babamdan ayrılmaya ve annemle yaşamaya karar
verdim. Evden kaçıp teyzemlere gittim, annemi arayıp haber verdik. Annem
yanında devrimci bir ablayla gelip beni aldı ve doğruca Küçük Armutlu
mahallesine gittik. Bu mahalle benim devrimcileşeceğim yer olacaktı.
Çocuklara büyüdüklerinde ne olacağı sorulur ve onlarda;
doktor, asker, pilot, avukat gibi cevaplar verirler. Benim cevabım “devrimci
olacağım” olurdu. Ancak bunun için beklemeye de niyetim yoktu. Ortaokul birinci
sınıftayken anneme okulu bırakıp devrimci olacağımı söyledi. Elbette annem bu
kararı bekliyordu ancak bu kadar erken beklemiyordu.
Annem kararlarıma asla karşı çıkmadı, itiraz etmedi.
Çocuksun demedi, aksine benim devrimci olmak istememle gurur duydu. Annem o
zamanlar okuma yazmayı bilmiyordu, benden sesli olarak Çözüm dergisini ve
çeşitli kitapları okumamı isterdi. Müthiş bir okuma-yazma öğrenme isteği
duyardı. Birlikte okur, okuduklarımızı üzerine sohbet ederdi. Buna okumalar her
ikimizin de bilincimizi geliştiriyordu. Bu Ana, Partizan, Kızıl Kayalar gibi kitapları
okurduk birlikte.
GEYAD, TAYAD, ÖZGÜR-DER, DEM-KAD sık sık birlikte gittiğimiz
derneklerimizdi. Gecelere konserlere, eylemlere, şehit cenazelerine,
Devrimci-Sol ana davaya katıldık birlikte.
O yıllar mahallemizde polis baskınlarının ve yıkımların sık
sık yaşandığı yıllardı. Annem polis baskınlarına ve yıkımlarına karşı
direnişlerde cesurca yer aldı. Faşizme karşı büyük bir öfke ve kin duyuyordu.
Özellikle devrimcilerin ve halkın katledilmesi onun öfkesini
büyütüyor ve mücadeleye daha sıkı sarılmasına neden oluyordu.
Her katleden devrimcinin arkasından nasıl göz yaşları
döktüğünü çok iyi bilirim. Annemin devrimcilere olan sevgisinin ve onların
ardından döktüğü göz yaşlarının tanığıyım ben. Ancak düşmanın karşısında asla
göz yaşı dökmezdi. Düşmanın karşısında onda görülen şey yalnızca öfkeydi.
Katillere işkencecilere öfke.
Annemi bu nedenle çok severim ancak sevmekle kalmam ona
karşı büyük bir saygı duyarım. Yaşamı boyunca yoldaşlarımıza büyük ailemize her
hücresine kadar bağlı kaldı. En zorlu koşullarda, evim, çocuğum demeden
mücadeleyi sahiplendi. Bütün devrimciler onun kardeşleri çocukları ve
yoldaşları oldu.
Defalarca işkenceden geçti ancak hiçbirisinde işkenceciler
onun iradesini kıramadılar. İradesi hep güçlüydü, sadece işkencelerde değil,
yaşamının bütününde öyleydi. Güçlü kadındı annem belki de çocukluğundan bu yana
yaşadığı koşullar onu güçlendirmişti. Her zorluğa karşı direnme gücü yaratmıştı
onda.
Küçük Armutlu’nun kurulması ve yıkımlara karşı korunması
sürecinde çok emek verdi. Defalarca gözaltına alındı işkenceler gördü. Yaşadığı
işkenceler sonucu aylarca hastanede tedavi gördü. Ancak asla faşizmin
baskılarına boyun eğdi.
O bir ana
Bir yoldaştı.
Bana asla “oku kendini kurtar”, “iyi bir iş sahibi
ol”, “para kazan zengin ol” demedi.
Dürüst, onurlu, şerefli olmayı öğretti. Bunlar da
yalnızca devrimcilikte vardı. Bir çok anne ve baba çocuklarına devrimcilerden
uzak durmasını “belaya” bulaşmamalarını öğütlerken annem bana yanındaki tek
çocuğuna devrimci olmayı öğütledi.
Bu yıllarda yengem Esma Polat ve dayım Eyüphan Polat ve daha
sonra teyze oğlum Muharrem Karakuş polis tarafından katledildiler. Aile olarak
yaşadığımız en ağır olaylardı bunlar. Her birinin sevgisi ve katillerine karşı
öfke oldu bizde ev bu öfke mücadeleye daha güçlü tutunmamıza neden oldu.
Anne oğul aynı mücadelenin neferleri olduk. Annemle birlikteliğimizi
çok uzun sürmedi. Birbirimize kavuştuktan beş yıl kadar sonra mücadelenin
koşulları gereği ayrı kaldık. Ayrı ayrı yerlerdeydik ancak yüreğimiz de
bilincimiz de birlikteydi. Tekrar buluşmamız ise tutukluluğumuz sonucu oldu.
1994 yılında annem, ardından da ben tutuklandım. İkimiz de
Bayrampaşa hapishanesindeydik. Ziyaret günlerinde ziyaret bölümünde
görüşebiliyorduk. Ya da ortak anma ve törenlerde bir araya gelebiliyorduk. O
zamanlar direnişler sonucunda elde edilen bir kazanımdı bu.
Tekrar birarada olmanın
mutluluğunu yaşıyorduk. Mücadeleyi paylaştığımız gibi, tutsaklığı da paylaşıyorduk.
Bir buçuk yıl sonra
ben tahliye olurken annem 15 yıl ceza aldı. Bir süre annemin ziyaretlerine
gittim ancak mücadelenin koşulları gereği ziyaretlere son vermek zorunda kaldık.
Bugün ise ben
Yunanistan hapishanelerinde tutsağım. Biliyorum ki annem benim yokluğumda acı çekiyorum.
Nasıl çekmesin ki o bir ana. Her ana evladının en iyi koşullarında yaşamasını
ister, özgür olmasını ister. Ama bir ana emperyalizme ve faşizme karşı mücadelenin
haklılığına inanır ve zorunluluğunu kavrarsa evladının tutsaklığıyla onur
duyar.
Acı çeker ama onur
duyar. Ben de evlat olarak annemden, annemin mücadelemiz içindeki yerden hep
onur duydum.
Bugün annemi şehit
cenazelerinde eylemlerde gördükçe ona karşı olan sevgim ve saygım daha da büyüyor.
Annem yaşadıklarını
bir kitapta anlatıyor. Annemin kitap yazmış olması her devrimcinin devrimci ilişkiler
içindeki herkesin her işi başarabileceğinin kanıtı.
Burjuvazi kitap, şiir,
roman yazmayı sanat yapmayı ayrıcalıklı bir iş, “üstün insanların” becerisi
olarak gösteriyor. Sosyalizm ise halkın her şeyi başarabileceğini sanatın ana
unsuru olabileceğini kitap yazabileceğini politika yapabileceğini mühendis
olabileceğini savunur. Sosyalizmin başarış halka olan inancında ve güvenindedir.
Annemin
bir ev kadını olarak kalmayışı 35 yaşından sonra okuma yazma öğrenmesi 72 yaşında
kitap yazması da sosyalizmin başarısıdır.
Son olarak şunları
söyleyebilirim; önemli olan yaşamak değil, yaşarken hayata değer katabilmektir.
Hayatı kendin için değil sevdiklerin inandıkların için yaşamak ve bir mücadele
alanına çevirebilmektir.
Sevgili annem, seni çok seviyor ve
seninle gurur duyuyorum.
Bir daha ne zaman hangi koşullarda yan
yana gelebiliriz,
yan yana gelebilir miyiz bilemiyorum.
Ancak şunu biliyorum ki yüreğimiz birlikte atmaya devam edecek.
Acıları ve sevinçleri paylaşacağız aynı şeye
sevinip aynı şeye öfke duyacağız. Sen annem yoldaşımsın.
Ellerinde öpüyor ve seni sımsıkı kucaklıyorum
Halil Demir
Yunanistan Hania Yüksek Güvenlikli Hapishanesi
10-02-2024
0 Reviews