Kitap Adı: Demokratik Üniversite Programı
Yayınlayan: Gençlik Federasyonu
Yayınlayan: Gençlik Federasyonu
Ülkemiz üniversitelerinde yıllardır süren bir kavga var.
Acılarıyla, coşkularıyla ve yüzlerce şehitleriyle ardında onurlu sayfalar
bırakarak ilerleyen bir kavga var.
Bu kavga; üniversiteleri kendi sömürü düzenine ve emperyalizmin
çıkarlarına göre örgütleyen ve bu durumunu pekiştirerek sürdürmek isteyenlere
karşı bu kurumları emekçi halka ve ulusal çıkarlarımıza hizmet eden, eğitim ve
bilimsel üretim yapan kültür sitelerine dönüştürmek isteyenlerin kavgasıdır.
Bu kavga; egemen sınıf iktidarının üniversiteler üzerinde
uyguladığı azgın baskılara karşı, başta devrimci ilerici güçler olmak üzere,
üniversitelerin başına çöreklendirilmiş bir avuç gerici kast ve faşist çeteler
dışında, tüm üniversite üyelerinin kavgasıdır.
Bu kavga; işbirlikçi gerici kast ve faşist çeteler dışında
işçisi, öğrencisi, öğretim üyesi ve personeliyle tüm üniversite kitlesinin
ortak özlem ve çıkarını ifade eden demokratik üniversite kavgasıdır.
İktidarın resmi kolluk kuvvetleri, antidemokratik yasa ve
uygulamalarının yanında bugün YÖK'le, geçmişte faşist çeteler ve gerici
üniversiteler yasasıyla boğulmak istenen bu kavga; sadece üniversitelerin
kavgası değildir. Ülkemiz toprakları üzerinde yaşayan herkesin gözleri önünde
süren ve toplumun en küçük birimlerine kadar tüm kesimlerini saran soylu ve
amansız kavganın bir parçasıdır. Çünkü üniversiteler; fabrikalarda, köylerde,
sokaklarda ve diğer eğitim kurumlarında, işçisiyle, köylüsüyle, öğrencisiyle,
memur, esnaf, doktor gibi çeşitli meslek sahipleriyle milyonlarca halkı
oluşturan emekçi sınıfların, egemen sınıflara karşı yürüttüğü mücadelenin tam
ortasında bulunmaktadır. Çünkü üniversitelerin bünyesinde yer alan öğrenciler,
işçiler, öğretim üyeleri ve personel emekçi halkın üniversitelerdeki parçası
konumundadırlar. Çünkü üniversiteliler toplumun aydınıdırlar. Salt bu
nitelikleriyle haksızlıklara karşı çıkmak halkın çıkarlarını savunmak ve onlara
yol göstermekle yükümlüdürler.
Üniversite bünyesinde yer alan hiç kimse bu kavgada tarafsız
olamaz. İşbirlikçi sömürücü sınıfların egemen olduğu şartlarda tarafsızlığın
tek anlamı güçlüden yana taraf olmaktır. Tarafsızlık üniversitelerle birlikte
milyonlarca emekçi halkı sömürü çıkarları için baskı zulüm işkence altında
inletenlerden yana olmak demektir.
Bizzat kendileri egemen sınıfların baskı ve sömürü
politikasından nasibini aldıkları halde "tarafsızım" diyenler; kimler
arasında, kime karşı tarafsız olduklarını kendilerine tekrar tekrar sormak
zorundadırlar. Egemen sınıflar kimseye tarafsızlık diye bir seçenek sunmuyor.
Bilincine varsak da varmasak da kendine hizmet eden bireyler olmamızı istiyor.
Bunun için haklarımızı gasp ediyor, bizleri baskı altında kişiliksizleştirmeye,
bunları yapamadığında da halkın ödediği vergilerle, sağladığı olanaklarla ve
kendi emeğimizle edindiğimiz bilgilerimizi gönül rahatlığıyla (!) onlara satan
kişiler olarak eğitmeye çalışıyor. Yani istesek de istemesek de çatışmanın bir
tarafında biz varız. Bizim haklarımız gasp ediliyor, bir takım çirkin emellere
alet edilmek için bizlere baskı uygulanıyor.
İnsani vasıflarını yitirmemiş hiç kimse kendisiyle böylesi
iğrenç emelleri olanlar arasında tarafsız kalamaz; kendine karşı tarafsız
kalmaz. Bu şartlarda tarafsızlık kendi kimliğine sahip çıkmamak, kişiliksizliği
kabullenmek değil midir? Egemen güçlerin oyununa alet olmak, onlara kölece
boyun eğmek değil midir? Kendine eğitim olanakları sağlayan topluma, halka
karşı sorumsuzluk değil midir? Kendi haklarına bile sahip çıkamayan, kendini
savunmaktan aciz bir kişinin halkın karşısına yol gösterici, aydın kişi olarak
çıkma hakkı yoktur. Sadece kendi kurtuluşu (!) demek olan okul bitirmek ve
halkın ödediği vergilerle sağladığı bilgileri egemen sınıflara satarak yaşamak
ve bunun dışında her şeye gözlerini kapamak; görmemek, duymamak, konuşmamak ne
bilim adamı, ne aydın, ne de insan olma onuruyla bağdaşabilir. 0 halde
‘tarafsız’ım diyenler kendi kendilerini aldatmaktan vazgeçmelidirler. Öğretim
üyesinden öğrencisine ve personeline kadar herkes, demokratik üniversite
mücadelesinde ait olduğu saflarda yerini almalıdır. En temel ve vazgeçilmez hak
olan haksızlıklara, zulme ve sömürüye karşı direnme ve mücadele etme hakkını
kullanmalıdır.
Bugün egemen sınıfların her türlü saldırısı, güçlülük
gösterileri kimseyi yanıltmamalıdır. Onların saldırılarının altında güçsüzlükleri,
çürümüşlükleri, kendine güvensizlikleri yatar. Onlar tarih tarafından yok
olmaya mahkûm edilmiş bir avuç asalaktan başka bir şey değildir. Halka
dayanmayan, milyonlarca halka rağmen zulmeden asalak bir güç ayakta kalamaz,
kalmamalıdır. Yeter ki haklarımıza sahip çıkalım, egemen sınıfların karşısına
hep birlikte çıkalım.
Bugün demokratik üniversite mücadelesi YÖK'e karşı mücadele
merkezinde yoğunlaşmak durumundadır. Bu mücadelede üniversitelerin asıl kitle
gücünü oluşturan ve en dinamik kesimi olan öğrenci gençlik, geçmişte olduğu
gibi aktif rolü oynamakta ve oynamaya devam edecektir. Demokratik üniversite
mücadelesinde nice şehitler pahasına üstüne düşen görevleri yerine getirmeye
çalışan gençlik, yüzlerce direniş ve kavgalarla dolu onurlu bir tarihe
sahiptir. Bu yüzden egemen sınıfların hışmını da en çok üzerine çeken kesim
olmuştur.
Ancak demokratik üniversite mücadelesi sadece öğrenci
gençliğin mücadelesi değildir. Öğretim üyeleri ve üniversitede yer alan işçi,
personel de bu mücadelede gereken yerini almalıdır. Geçmiş mücadelelerinde
öğretim üyeleri kısmen yer alsa da ve hatta şehitler vermiş olsa da bu yeterli
sayılamaz. Her şeyden önce bilim adamı olma nitelikleri bu mücadelenin dışında
kalmalarına engel olmalıdır. Özellikle bu kesimin oligarşinin oluşturduğu küçük
bir elit kesimi üniversitelerimizin yüz karası olarak görülmektedir. Her biri
bir holdingde köşe başlarına yerleştirilen, tek amacı onlara daha iyi uşaklık
yapmak olan bu kast içindekiler öğretim üyesi ve bilim adamı olma niteliğinden
uzak kişilerdir. Bilim adamlığı ahlakı, her şeyden önce bilimi ve bilimsel
kurumları baskılara karşı savunmayı gerektirir.
Bu sadece bir ödev değil, ahlaksal bir yükümlülüktür de.
Bunu yapmaktan aciz zavallı uşak ruhlular düzenin verdiği etiket ne olursa
olsun saygıya layık değildir. Bilim adamı olma onuru korunmak isteniyorsa, en
başta öğretim üyeleri bunlara karşı tavır almak, bu elit kesimi
üniversitelerden atmak için mücadele etmek zorundadır.
Demokratik üniversite mücadelesi, üniversite bünyesinde yer
alan tüm kesimlerin uzun soluklu, inatçı bir mücadele çizgisiyle başarıya
ulaşabilir. Bu mücadele elbette hedefsiz ve amaçsız olamaz. Sadece var olanı
reddetmek, onun yerine kitlelerin çıkarlarını yansıtan bir alternatif koymamak;
mücadeleyi belirsizlik ve kaosa sürüklemek demektir. Kitlelerin ne için ve
nasıl mücadele etmesi gerektiğini açıkça ortaya koymalı ve onlara kavratmalıyız.
Devrimci ilerici güçler başta öğrenci gençlik olmak üzere
tüm üniversite kitlesinin taleplerine sahip çıktığı, sorunların çözümü
doğrultusunda mücadeleyi yükselttiği ve alternatif programlar sunduğu ölçüde
fonksiyonlarını yerine getirmiş olacaklardır.
Kitabını İndirmek İçin Tıklayınız
Halkın Sesi
Kütüphanesi İçin Tıklayınız
Hiç yorum yok:
Yorum Gönderme