Kitap adı: Direniş Günlükleri Zafer Söyleşileri
Yazar Adı: Nuriye Gülmen
Kamu Emekçileri Cephesi Özel Sayısı
ÖNSÖZ YERİNE...
Yazar Adı: Nuriye Gülmen
Kamu Emekçileri Cephesi Özel Sayısı
ÖNSÖZ YERİNE...
Faşizmin en büyük hayali nedir?
Nuriye Gülmen’in bu soruya verdiği cevap, tarihsel bir
gerçektir. Sevgili Nuriye, cevap olarak faşizmin en büyük hayali halkı teslim
almaktır diyor. Gerisini de biz söyleyelim; Faşizmin bu en büyük hayalini,
varlığı ve kesintisizliğiyle tarihin mezarına gömmüştür Yüksel Direnişi.
Faşizm, OHAL saldırısıyla bir kez daha bu hayali kurmuş, gerçekleştirmek için
kanlı ellerinden gelen her şeyi de yapmış ama Yüksel Direnişi’nin kurduğu
barikatı aşamamıştır.
Faşist AKP’nin halkı teslim alma, reformizmin de halka
yılgınlık aşılama hedefini bir bütün olarak gerçekleştirmesinin önüne geçen
Yüksel direnişi, 9 Kasım 2016tarihinde Nuriye Gülmen’in alana tek başına
çıkışıyla başladı.
KESK başta olmak üzere tüm sendika ve meslek odalarının
“OHAL koşullarında direniş mi olur?” diyerek direnişe sırt çevirmesine rağmen
başladı ve bu satırlar yazıldığı sırada 2 yılı geride bırakmıştı.
Faşizm ve reformizm işte bu nedenle Yüksel Direnişi’ne
tahammül edemiyor,
Nuriye Gülmen ve Yüksel Direnişçileri’nden nefret ediyor.
Selçuk Üniversitesi’nde araştırma görevlisi iken açığa
alınan Nuriye Gülmen, direnişe başlamadan önce yaptığı çağrıda; “Yeni hikayeler
yaratma sırası bizde” demişti. Evet, sıra Nuriye’deydi.
O, kendisinden önce Elmas Yalçınlar’ın, Ayşenur Şimşekler’in
başlattıkları yürüyüşe devam edecekti. 9 Kasım 2016 tarihinde, Yüksel Caddesi
İnsan Hakları Anıtı önünde, “İşimi Geri İstiyorum” talebiyle direnişe başladı.
Nuriye tek başına çıktı alana. Ama aslında yalnız değildi. Yanında Anadolu
halklarının direniş tarihi, KHK’larla açığa alınan binlerce kamu emekçisi ve
açlığa mahkum edilen Türkiye halklarının öfkesi vardı.
AKP, OHAL ilan ettiği 21 Temmuz 2016’dan itibaren, ülkeyi
KHK’larla yönetmeye başladı. KHK (Kanun Hükmünde Kararname), faşizmin halka
saldırısına geçirdiği yasal kılıfın adıydı. AKP yayınladığı KHK ile bir gecede
binlerce kamu emekçisini açığa aldı, ihraç etti. Bunun anlamı binlerce insanın
işsizliğe, açlığa mahkum edilmesiydi. Faşizm kendisinden olmayan kamu emekçilerine
yaşam hakkı tanımıyordu.
KESK yönetimi ise bu süreci izlemekle yetiniyordu. Nuriye bu
süreci, direnişe başlamadan kısa süre önce yaptığı açıklamada şöyle özetledi:
“... AKP iktidarı ördüğü korku duvarlarının arasından
teslimiyet naraları atıyor.
Tarihin sahnesinin ışıkları giderek daha çok ve toplu halde
bizi gösteriyor. Aramızda konuşmaya, şikâyet etmeye, sahnenin orasına burasına
dağılmaya, gözlerimizi yakan ışıktan kaçmaya çalıştıkça tarih sahnesinden
siliniyoruz. Eğer, “biz buradayız” diye haykırmazsak “teslim olun” çağrıları
kulaklarımızı sağır, üzerimizde parlayan ışık gözlerimizi kör edecek, daha çok
kurban vermeye ve kurban olmaya devam edeceğiz. Ellerimiz yukarıda, ceplerimiz
dışarıda terk edeceğiz tarih sahnesini. Teslim olmanın utancı ve acısıyla.”
İnsan Hakları Anıtı’nda oturmaya başladığı ilk günler her
gün gözaltına alındı. Yerlerde sürüklenerek, dayak yiyerek, polisin sıktığı
gazları soluyarak sürekli ve sistematik işkence gördü Nuriye. Ve her
gözaltından sonra, tekrar oturma eylemine devam etti.
Bu bir irade savaşıydı. Bir tarafta haklı-meşru olan Nuriye,
diğer tarafta haksız ve gayrı meşru olan AKP iktidarı... Kazanan Nuriye oldu;
her gün yediği dayağa, soluduğu gazlara rağmen direndi, vazgeçmedi.
Nuriye’nin direniş çağrısına ilk cevap Acun Öğretmenden
geldi. KHK ile açığa alınan Acun Karadağ, okulunun önünde oturma eylemine
başladı. Acun öğretmenin “İşimi-Öğrencilerimi İstiyorum” döviziyle başlattığı
oturma eylemine polis saldırdı. Faşizm, saldırısında sınır tanımıyordu. Acun
Öğretmen öğrencilerinin gözünün önünde yerlerde sürüklendi, tekmelendi, gaz
sıkıldı. Bu saldırı kesintisiz her gün yaşandı, Acun Öğretmen her gün sıkılan
gazlardan ve işkenceden kaynaklı kalp spazmı geçirdi.
Direniş çağrısına bir ses de Mardin’den geldi. Mardin’de
sınıf öğretmenliği yapan Esra-Semih Özakça “Biz Kazanacağız” diyerek Nuriye’nin
yanında yerlerini aldılar. Tek bir insanla başlayan direniş, dalga dalga
yayıldı. İstanbul, Düzce, Malatya, Bodrum’da açığa alınan, ihraç edilen kamu
emekçileri direnişe başladılar. Nuriye, her koşulda ve herkesin
direnebileceğini göstermişti. Yüksel Caddesi artık bir mevziydi. Faşist AKP
iktidarına karşı direnişin mevzisiydi.
Yüksel Direnişçileri, direnişlerini açlık grevine dönüştürme
kararı aldılar. Nuriye ve Semih 11 Mart’ta açlık grevine başlayacaklarını
açıkladılar. Ancak 9 Mart’ta gözaltına alındılar. Faşizm açlık grevi direnişini
engellemek için onları gözaltına almıştı. Onlar, 9 Mart 2017’de açlık grevine
gözaltında başlayarak cevap verdiler bu saldırıya. Gözaltından çıktıktan sonra
İnsan Hakları anıtında açlık grevine devam ettiler. Açlık grevine başladıktan
sonra defalarca gözaltına alınan Nuriye ve Semih’e her gözaltında işkence
yapıldı. Yüksel Direnişi boyunca polis direnişçilere sokakta, ekip otosunda,
hücrede vb. her yerde işkence yaptı. İşkence artık kapalı kapılar ardında,
hücrede değil, sokakta, kameralar önünde yapılıyordu.
Bu saldırıları ve meşru direnişi izleyen halkımız direnişi
sahiplendi. Açlık greviyle birlikte, Anadolu’nun ve dünyanın dört bir yanından
değişik biçimlerde sahiplendi halklarımız. Faşizmin saldırıları, direnişi
kıramadı. Tam tersine öfkeyi biledi, sahiplenmeyi artırdı. Ülke içerisinde ve
Avrupa’nın birçok yerinde Nuriye-Semih için destek açlık grevleri başladı.
İhraç edilen kamu emekçileri, AKP’nin zulmüne uğrayan emekçiler İnsan Hakları
Anıtı’nın önünde destek açlık grevi yapmaya başladılar. Yüksel bir okuldu
artık, direnişin okuluydu. Direnişin kitleselleşmesi, halkın sahiplenmesi
iktidarı korkutuyordu.
Yeni bir Haziran Ayaklanması’nın korkusuyla titreyen
oligarşi, arka arkaya direniş alanına saldırdı. 12 Mayıs 2017’de polis,
alandaki herkesi gözaltına aldı. Destek için getirilen çiçekler de dahil.
Böylece dünya bir ilke tanık oluyordu: “Çiçekler de gözaltına alındı!” Saldırı
sonrası alan hiç boş kalmadı. Direnişi sahiplenen halk alanı doldurdu,
ellerinde Nuriye’nin çok sevdiği papatyalarla beraber.
Saldırı ve gözaltıların süreklileşmesi, sahiplenmeyi de
direnişi de büyüttü. Nuriye-Semih’in aileleri de direnişin bir parçası oldular.
“Çocuklarımızın ölmesine izin vermeyeceğiz” diyerek İnsan Hakları Anıtı’nda
oturma eylemi başlattılar. Direnişin
76. gününde Nuriye-Semih gözaltına alındı ve tutuklandı.
Nuriye-Semih’in tutuklanması faşist AKP’nin çaresizliğidir. Faşizm, direnişi kırmak
için tutukladı; ancak onlar direnişlerini içeriye taşıdılar. İki kişiyle
başlayan açlık grevi direnişi yaygınlaştı. Önce Semih’in eşi Esra Özakça açlık
grevine başladı. Daha sonra direnişe destek olmak isteyen işçi, köylü, işsiz,
öğrenci vb. birçok insan destek açlık grevi yapmaya başladı. HHB adına Engin
Gökoğlu destek açlık grevi yaptı. İki TAYAD’lı Nuriye ve Semih’in taleplerinin
kabul edilmesi için bedenini açlığa yatırdı. Mehmet Güvel ve Feridun
Osmanağaoğlu Nuriye ve Semih’le sonuna kadar direndiler.
Hapishanede çok koyu bir tecrite, ışık-koku-ses işkencesine
tabi tutuldular. İhtiyaçları karşılanmadı, refakatçı verilmedi ve tuvalet
ihtiyaçlarını bile gardiyanın-jandarmanın önünde gidermeye zorlandılar. Onlar
her türlü dayatmaya karşı direndiler ve zorla müdahale dahil her türlü
saldırıyı boşa çıkardılar.
Mahkemelerinden iki gün önce Nuriye ve Semih’in avukatlarına
operasyon yapıldı.
Halkın avukatları, Nuriye ve Semih’in davasına 10 bin avukat
katma hedefiyle çalışıyorlardı çünkü. Halkın Hukuk Bürosu basıldı, avukatlar
tutuklandı. Nuriye ve Semih’i avukatsız bırakmaktı hedefleri. Yüzlerce avukat
mahkemede Nuriye ve Semih’i sahiplenerek cevap verdiler faşizme. Oligarşi
baktığı her yerde Nuriye ve Semih’i görüyordu. Ne operasyon, ne terör
demagojisi, ne İçişleri Bakanlığı’nın kitapçığı işe yaramamıştı. Eylemler ve
etkinlikler her yerde sürüyordu. Halkın direnişi sahiplenmesini engellemek için
Nuriye-Semih isimleri yasaklandı, neredeyse bütün eylemlere saldırı oldu. AKP,
direnişçilerin isimlerini yasaklayınca, tüm yoksul mahallelerde duvarlar Nu-Se
yazılarıyla donatıldı. Halk, Nu-Se’yi direnişin ezop adı yaptı.
AKP, kendinden önceki iktidarların izinden yürüdü. Direnişi
bitiremeyince yalan ve demagojiye sığındı. Nuriye ve Semih’in açlık grevi
yapmadıklarını, yemek yediklerini söyledi Süleyman Soylu. Nuriye ve Semih’i
duruşmalara getirmeden yargılama yapmak istediler. Direnişe karşı yaptıkları
her saldırı kendilerini vuran silaha dönüştü. Çünkü direniş bir kez halkın
içerisinde kök salmıştı.
8 Ocak 2018 tarihinde, Nuriye ve Semih’in açlığının 324.
gününde, OHAL komisyonunda durumlarının değerlendirilmesini kabul ettirmişlerdi
ve açlık grevini sonlandırdıklarını açıkladılar.
Direniş, 2 yılı geride bıraktı ve hala günde iki kez,
çoğunlukla 1 dakika bile sürmeyen eylemler için yoğun işkence pahasına direnişi
sürdürüyor direnişçiler.
Nuriye ve Semih başta olmak üzere tüm direnişçiler, 2 yıl
içinde birçok zafer kazandılar. En başta bir mevzi elde ettiler. Ve direniş
nedeniyle AKP, ihraçlar saldırısını istediği gibi etkili kullanamadı. OHAL ve
KHK’lar çok geniş kesimler tarafından gayrı meşru görülmeye başlandı.
Direniş kendi içinde kurumlaştı, kendi yayınlarını
çıkarmaya, etkinliklerini örgütlemeye başladı. Yüksel Okulu, Yüksel Gazetesi,
Yüksel TV, piknik, aşure, futbolturnuvası, seminerler, sergiler gibi sayısız
etkinlik düzenlendi. Düzce’de halkın direnişçi mimarı Alev Şahin’in direnişi de
Yüksel ile birlikte büyüdü, gelişti. Ve ardından direnişler birleşerek Yüksel
Meclisi’ni kurdu.
Yüksel Direnişi, AKP’nin OHAL ilanıyla beraber yerleştirmeye
çalıştığı korku duvarlarını yıktı. Faşizmin merkezinde direniş ateşi yakıldı.
Yüksel Direnişi hala
İnsan Hakları Anıtı’nda devam ediyor.
Yüksel Direnişi’nin ardından başlayan parçalı direnişleri
birleştirmek için DİRENİŞLER
MECLİSİ kuruldu. Ve meclisi genişletmek için çalışıyor
direnişçiler.
Başka direnişlere omuz veriyor, güç taşıyor.
Direniş, ikinci yılını doldurdu. Direnişin içinde yer almak
şöyle dursun, direnişi karalamak, bitirmek için her şeyi yapan KESK yönetimi,
15 Ekim 2018’de Yüksel Direnişçileri’nin eşyalarını dışarı attı. Nuriye ve
Direnişler Meclisi çalışanlarına saldırdı. Direniş yalnızca faşizme değil,
tasfiyeciliğin örgütlenmiş hali olan reformizme karşı da sürüyor.
Direnişler Meclisi, faşizmin karşısında olan tüm halka
direnme çağrısı yapıyor:
“Teslim olmanın utancını ve acısını değil direnmenin onurunu
taşıyalım çocuklarımıza, “gelecek kuşaklara!”
Bu kitap, yukarıda özetlenen bütün bu sürecin Nuriye
Gülmen’in “Direniş Günlükleri Zafer Söyleşileri” kapsamında anlatımından
oluşmaktadır.
Bu kitap, Nuriye Gülmen şahsında Yüksel Direnişi’nin
direnmenin onurunu geleceğe nasıl taşıdığını anlatmaktadır. Bu kitabı okuyalım,
okutalım. Çünkü, anlatılan ‘bizim hikayemiz’ eş deyişle tarihimizdir.
Selam Olsun Nuriye Gülmen ve Yüksel Direnişçileri’ne...
Onuru savunup umudu büyüttükleri için BİN SELAM..
Kitabını İndirmek İçin Tıklayınız
Halkın Sesi
Kütüphanesi İçin Tıklayınız
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder